Washington'daki dış politikaya dair karar alma mekanizması, yakın geçmişte belki de hiç bu kadar karmaşaya sahne olmamıştı. Geçtiğimiz hafta, ABD Başkanı Donald Trump'ın Amerikan askerlerini Suriye'den çekmek istediği yönündeki açıklamasının ardından karmaşa ve kafa karışıklığı had safhaya ulaştı. Başkan Trump ABD'nin Ortadoğu'da ve Suriye'deki müdahaleleri hakkında daha önce de buna benzer açıklamalar yapmıştı. Ancak bu seferki açıklaması ortalığı iyice karıştırdı. Trump'ın Ohio'da yaptığı açıklamanın hemen ardından, Washington'daki çeşitli devlet kurumları bu sözleri nasıl yorumlamak gerektiği üzerinde düşünmeye başladı. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, bu açıklamadan haberi olmadığını açıkça itiraf etti. Sonradan, Trump'ın Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman'la yaptığı görüşmede ona, Suudiler Amerikalıların Suriye'de kalmasını istiyorlarsa masrafları karşılamaları gerektiğini söylediği ortaya çıktı. Medyada çıkan bir habere göre, Suriye'de sahada görevli Amerikalı komutanlar, Beyaz Saray'dan yapılan açıklamalardaki kafa karışıklığına dair hoşnutsuzluklarını ifade etmiş. Bunu takiben son birkaç günde medyada, Amerikan güçlerinin Suriye'den geri çekilmesi hakkında "güvenilir kaynaklara" ve üst düzey yetkililere dayandırılan çeşitli haberler çıktı.
Şu ana kadar net olan tek şey, Ulusal Güvenlik Konseyi'nde bir toplantı düzenlendiği ve Başkan Trump'ın Suriye'deki Amerikan kuvvetlerini çekme niyetini burada açıkça dile getirdiği. Ancak Trump'ın kurmaylarıyla yaptığı yoğun görüşmelerin ardından, bu kararı Amerikan güçleri DEAŞ'ı Suriye'den tamamen söküp attıktan sonra uygulaması için ikna edildiği anlaşılıyor. En azından, çoğu kişinin son birkaç günde gelen çelişkili ve kafa karıştırıcı açıklamalardan anladığı bu. Fakat diğer konularda hâlâ belirsizlik var. Bu belirsiz kısımlar hem ABD'nin Suriye stratejisine dair bir dizi zor soruyu hem de bu kafa karışıklığının Amerikan dış politikasına ve bölgenin istikrarına getirebileceği muhtemel riskleri içeriyor.
Öncelikle, söz konusu açıklamalara dair çok sayıda soru işareti var. Beyaz Saray ile sahadaki komutanlar arasındaki anlaşmazlık bu noktada oldukça belirgin. Hatta mevcut durumu siviller ile askerler arasındaki bu uyumsuzluğa değinmeyerek açıklamaya çalışanlar, ABD'deki asker-sivil ilişkilerinin halihazırdaki gidişatıyla ilgili daha büyük kafa karışıklığına yol açıyor. Kuşkusuz gerek Amerikan yönetimlerinin gerekse sahadaki askerlerin Suriye'nin geleceği konusundaki düşünceleri çok net değil. ABD eğer geri çekilecekse ve bu aşamada Suriye'nin geleceği hakkında düşünmek istemiyorsa, geri çekilme takviminin nasıl olacağı ve çıkış stratejisinin neler içereceği belirsiz. Mesela Suriye'de geriye kaç Amerikan askeri kalacak ve bu geri kalan birlikler veya askerler ne gibi roller oynayacak? Ayrıca ABD'nin Fırat'ın doğusunda inşa ettiği askeri üslere ne olacak? Bunlar yerel güçlere mi devredilecek yoksa başka bir devlete mi? Daha da önemlisi, Halk Savunma Birlikleri (YPG) güçlerine ne olacak? Şu anda örgütün elinde bulunan silahları kim geri alacak ve örgütün bu aşamada Türkiye'ye saldırmamasını kim garanti edecek?
Tüm bu soruların ortasında ABD yönetiminden gelen kafa karıştırıcı açıklamaların bölgede birtakım jeopolitik yansımaları da oluyor. İlk olarak, bu açıklamalar ABD'nin bölgedeki politikalarının geleceğine dair endişe yaratıyor. Suudi Arabistan gibi ülkeler açısından bu durum, ilave silah ve silah sistemleri alımı anlamına geliyor. Bu da bölgede büyük bir silahlanma yarışına sebep olabilir. ABD'nin bölgeden çekilmesi hakkındaki net olmayan açıklamalar bu ülkelere karışık sinyaller yollayabilir. Silahlanma yarışına katılacak imkânı olmayan diğer ülkeler de başka büyük güçlerle ittifak kurma arayışlarına girebilir. Ortadoğu'daki bu tür girişimler, ABD'yi diğer büyük güçlerle karşı karşıya getirerek sonuçta daha saldırgan bir dış politika izlemesine yol açar. Tabii bölgedeki müttefiklere danışmadan alınacak böyle bir karar, ABD'nin gelecekteki faaliyetleri hakkında ciddi bir güven sorunu yaratır. ABD zaten son birkaç yıldır izlediği politikalarla müttefikleri nezdinde büyük bir güven bunalımı yaratmış durumda. Bu da söz konusu güven sorununu derinleştirecektir.
Bir kez daha, ABD'nin nihai kararının ne olacağı belli değil. Ancak yukarıda ifade edildiği üzere, bu belirsizlik çok sayıda soru işaretine, endişeye ve aynı zamanda hem bölge için hem de Amerikan dış politikası için birtakım risklere neden oluyor. Bugünlerde herkes, Amerikan yönetimindeki yeni atamalarla birlikte ABD'nin bu soruna çözüm bulmasını umuyor. Zira mevcut kafa karışıklığı ile kaosun devam etmesi herkese ciddi zararlar verebilir.