Geçtiğimiz hafta ABD-Türkiye ilişkileri, ABD Büyükelçiliğinin Türkiye'deki konsolosluklarında göçmen vizesi dışındaki tüm vize işlemlerini askıya aldığını açıklamasıyla beraber, yakın tarihteki en dip noktasını gördü. Bu kararın ardından, Türkiye de ABD vatandaşlarına vize vermeyi durdurdu. Her ne kadar ikili ilişkiler tarihinin en sorunlu dönemlerinden birinden geçiyor olsa da, pek beklenmeyen bu gelişme ABD-Türkiye ilişkileri bağlamında oldukça alışılmadık bir durumdu. ABD Büyükelçisinin bu karara ilişkin yaptığı açıklamalara rağmen, vize işlemlerini askıya almanın arkasındaki amaç ve vize konusunun neden bu krizde bir araç olarak seçildiği hâlâ belirsiz. Ama tabii ki, bu kararın iki ülke arasındaki fazlasıyla sorunlu ilişkilerin düzelmesine katkıda bulunmayacağı çok açık. ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ve Türk mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu, Çarşamba günü krizle ilgili bir telefon görüşmesi yaptı. Görüşme hakkında çıkan ilk haberlere bakılırsa, iki tarafın da bu ihtilafı çözme niyetini ifade ettiğini anlıyoruz. Haberlere göre ayrıca, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Avrupa ve Avrasya'dan Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Jonathan Cohen de Türkiye'ye gelecek. Büyük ihtimalle, iki ülke vizeleri askıya alma meselesini kısa bir süre içinde çözecek. Ancak ilişkilerin geleceğiyle ilgili olarak birbiriyle bağlantılı iki önemli konu var.
Bunlardan ilki, iki ülke arasındaki anlaşmazlığın ciddiyetini gözler önüne seren mevcut kriz. ABD'nin aldığı karar ve Türkiye'nin buna yönelik tepkisi, krizin çok daha derinlerde yatan sebeplerinin ilişkilere ağır hasar verdiğini gösteriyor. Bu krizler, ilişkilerin günlük seyri ve işbirliği faaliyetleri üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor. İki ülke, ilerideki olumsuz yansımalarını önlemek için bu sorunlara odaklanmalı. Uzun bir zamandır NATO müttefiki olmak, iki taraf arasındaki ittifak ilişkisinde çıpa işlevi gördü. Fakat son birkaç yıldır, iki ülke arasında stratejik konularda yaşanan ciddi görüş ayrılıkları ikili ilişkileri önemli ölçüde zorladı. Bu sorunlar çeşitli uzmanlar tarafından birçok kez dile getirildi. İki ülke de bu konuların ilişkiler üzerinde yarattığı baskının farkında. Bu yüzden, ihtilafın temel nedeni olarak sadece bazı konsolosluk çalışanlarıyla ilgili son tartışmaya odaklanmak yanıltıcı olur. Özellikle PKK'nın Suriye kolu Halk Savunma Birlikleri'ne (YPG) ABD tarafından verilen destek, ilişkiler üzerinde bir süredir büyük bir negatif enerji biriktiriyordu. Müttefik olarak seçilen böyle bir terör örgütüyle yapılan işbirliğini, bırakın Türkiye'nin güvenlik bürokrasisini Türk halkına anlatmak bile çok zor. ABD bu örgütle ilişkisinin taktiksel, sınırlı ve geçici olduğunu vurgulasa da, bu açıklamalara inanmak ve ABD'nin bir terör örgütünün faaliyetlerini kontrol atlında tutma konusundaki güvenini anlamak güç. Bu nedenle, ABD'nin Türk hükümeti ile Türk halkının protestolarını fazlasıyla hafife aldığı anlaşılıyor.
Tabii YPG konusu halihazırda karşılaştığımız sorunlardan yalnızca biri. Ancak buna benzer meseleler, krizlerin hızla alevlenmesine elverişli bir ortam oluşturuyor. Yaşanan son kriz, ilişkilerin gelecekteki seyri konusunda bir uyarı işareti olarak görülmeli. İlişkilerde istikrarı sağlamak için, iki ülke arasındaki tartışmaların ve ihtilafların çözüme kavuşturulması ya da kontrol altında tutulması gerekiyor. Bu sorunları hafife almak hata olur. Güvenlik tehditlerinin gittikçe alışılmadık bir hal aldığı istikrarsız bir bölgede, iki ülkenin beraber çalışması gerekiyor. Buna yönelik en büyük tehdit de, ikili ilişkilerin sürekli krizlerin gölgesinde kalması. İçinde bulunduğumuz süreç, iki tarafın görüş ayrılıklarını gidermesine kadar geçen sürede iletişim kazalarını önleyecek ve sorunları kısa süreliğine çözecek birtakım kriz yönetimi mekanizmaları hakkında düşünmek için iyi bir zaman olabilir.
Yaşanan son krizle de ilişkili olan ikinci konu ise, ABD Büyükelçiliğinin aldığı kararın iki ülke ilişkilerinde ciddi bir hasar yaratacağını anlamak. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde, bir dizi halkla ilişkiler faciası iki ülke ilişkilerini zehirledi. Türkiye'deki Amerikan karşıtlığı sıkça tartışma konusu olurken, ABD'deki Türkiye karşıtı söylemlerin Türk-Amerikan ilişkilerindeki yanlış anlamaların oluşumundaki rolü görmezden geliniyor. ABD'nin vize işlemlerini askıya alma kararı, Türk halkına yönelik çok incitici bir hareket olarak görülüyor. Bu kararın doğurduğu öfke hızla kontrol altına alınmazsa, kültürel, eğitsel ve ekonomik ilişkiler ciddi bir kesintiye uğrayabilir. Bu yüzden, vize işlemlerini durdurma konusu tıpkı Başkan Johnson'ın mektubu ve ABD'nin DEAŞ'la Mücadele Koalisyonu Özel Temsilcisi Brett McGurk'ün YPG mensuplarıyla çektirdiği fotoğraflar gibi uzun yıllar boyunca hafızalarda kalacak. Sorunun büyümesini önlemek için her iki ülkenin birlikte çalışması ve iki devlet ile halk arasındaki iletişimi güçlendirmesi gerek.
İkili ilişkilerin geleceği açısından ciddi bir sınavdan geçiyoruz. İki ülkenin NATO müttefikleri olarak, Ortadoğu'daki çatışmaları durdurmak ve güvenlik tehditlerini önlemek amacıyla işbirliği yapması gerekiyor. ABD'nin vize kararını destekleyenler olsa da, iki ülke arasındaki ilişkilerin istikrarlı seyretmesinin bölge açısından uzun dönemde büyük önem taşıyacağını akılda tutmak önemli.