ABD Başkanı Donald Trump, Çin'e, İran'a, Rusya'ya, AB'ye ve Türkiye'ye saldırıyor.
Amerikan dolarını silah olarak kullanıp, peş peşe tetiğe basıyor.
"Bizim paramız sizinkinden güçlü" diyor, "sana şu kadar ek vergi, sana bu kadar ek vergi" diyor, "bu ambargo senin, şu yaptırım senin" paylaştırıyor.
Bunun adı, ekonomik savaş.
Trump bunu gümrük savaşı ile başlatıp, genel anlamda ticaret savaşına çevirmişti, mesele şimdi ise tam olarak ekonomik savaşa dönüştü.
Trump'ın gelişi zaten bunun içindi.
ABD kendi içine kapanacak, kapanırken de dışarda ne var ne yok saldıracak.
Amerika güçlü mü, elbette güçlü.
Ama bu gücün yarın için garantisi var mı, kimse böyle bir garantiyi veremez.
Dünya değişiyor.
Zenginlikler yer değiştiriyor.
Ticaret yolları rota değiştiriyor.
Para bir yerden kayıp, başka bir yere gidiyor.
O gidilen yer Asya.
Kısa vadede finans merkezi Çin olacak gibi.
ABD bunun farkında.
Elbette Ortadoğu'da, Suriye, PKK, Doğu Akdeniz doğalgazı, enerji güzergahları gibi konu başlıkları ABD'nin gündeminde.
ABD zaten bunun için yıllardır savaş veriyor.
Cephe açtığı bir konu da ticaret yolları.
Çünkü güzergah değişirse kaybeden ABD olacak.
Modern İpek Yolu projesi, ABD için önemli tehditlerin başında geliyor.
Çin'den Avrupa'ya ticaret demiryolundan gerçekleştirilebiliyor.
Bu da Amerika'nın deniz ticaretindeki hakimiyetinin kaybedilmesi anlamına geliyor.
Trump işte bu kaybın önüne geçilmesi için göreve getirilmiş bir başkan olabilir.
Bunu söylerken, gerekçem ne?
Obama ya da Hillary Clinton gibi bir isim yerine Trump gibi dünyaca ünlü bir tüccarın, Beyaz Saray'a gelip, sağa sola ahkam kesmesi, önüne gelene posta koyması, kırıp dökmesi, ekonomik tetikçilik yapması, ambargolar dönemini yeniden başlatması kimseyi şaşırtmıyor.
Öyle ki hedefinde Asya var.
Burası belli.
Ama bir taraftan Avrupa'yı da tehdit ediyor.
Avrupa'ya "yeni düzende benim yanımda ol" diyor.
Trump ek vergilerle AB'ye savaş açtı. Ticaret savaşını resmen başlattı.
Bununla birlikte Rusya ve İran da hedefinde.
İran'a yönelik ambargoları yeniden getirdi. Rusya'ya yeni yaptırımlar uygulamaya başladı.
Türkiye'yi de tehdit ediyor.
Yaptırım kararı alıyor, kur üzerinden tetikçilik bile yapıyor.
ABD ile yaşadığımız krizin adı Papaz Brunson değil.
Papaz işin bahanesi oldu.
Papaz'a gelene kadar bir çok sebep var.
Türkiye 2013'te IMF'ye borcunu kapattı.
Kuzey Irak'la petrol transferi ve Çin'le uzun menzilli füze görüşmelerine başlamıştı ki, gezi olayları patlak verdi.
Hemen sonrasında 17 Aralık yargı yoluyla darbe girişimi geldi.
PKK terör saldırıları, 15 Temmuz saldırısı derken Türkiye üzerindeki yükleri bir bir attı.
2013'te bağımsız politika uygulamaya çalışırken, denediğimiz fakat saldırılarla durdurulduğumuz tüm projeleri, 2016'nın ikinci yarısından itibaren hayata geçirdik.
FETÖ'yü bitirdik, PKK'yı sınırımızdan def ettik, S-400 anlaşmasını yaptık, nükleer enerji projesine başladık.
İşte onlar da ekonomik saldırıya geçti.
Çünkü ellerinde başka bir silah kalmadı.
Ama bu saldırı sadece Türkiye'ye yönelik değil.
ABD'nin etrafındaki herkese top yekun saldırılarını görüyoruz.
Kim benim yanımda olacak diye soruyor, ABD.
Cevap alamadığında da tehdit ediyor sonra saldırıyor.
Evet ABD güçlü, bugün için gerçekten güçlü.
Ama yarının garantisi yok.
Zaten elindeki gücünü bu kadar saldırıyla ortaya döküyor olmasının sebebi de bu, o gücü bugün kullanmazsa yarın kurulacak yeni dünya düzeninde belki de ABD'nin yeri arka sıralarda olacak.