Tüm Müslüman ülkeler için bir sınav var, sınavın adı Kudüs.
Filistinliler, Kudüs için geçtiğimiz Cuma'yı Öfke Cuma'sı ilan etti.
Öfke ama içerisinde öyle şiddet falan yoktu, sadece kalabalık kitleler Cuma namazı sonrası sokağa dökülüp, tekbirlerle, sloganlarla Kudüs'e sahip çıktı, İsrail işgali ve ABD'nin skandal kararına tepki gösterdi.
Öfke Cumasındaki tek şiddet unsuru, kendi topraklarında gösteri yapan Filistinlilere saldıran İsrail askerleriydi.
Filistinliler Cuma günü canlarını siper edip İsrail askerlerinin karşısına çıkarken, bir şey beklediler. Başka ülkelerdeki Müslüman kardeşleri ne yapıyordu, onlar da Kudüs için sokakta mıydı, onların mücadelesine dışardan bir destek var mıydı?
Çok şükür Türkiye ayaktaydı. İstanbul ve Ankara başta olmak üzere 81 ilde Kudüs gösterileri yapıldı.
Fatih Caminde son yılların en büyük kalabalığı toplandı.
Ürdün, Lübnan, Pakistan, Afganistan, Bangladeş, Tunus, Cezayir, bir çok Afrika ülkesi, bunların hepsinde Cuma gösterileri yapıldı, Kudüs'e destek çıkıldı.
Hatta Suriye'deki Filistinli mülteciler de, savaş altında olmalarına rağmen, Kudüs için seslerini duyurmak üzere sokağa çıkıp, gösteriler düzenledi.
Filistinliler için "ümmetin onurunu koruyan insanlar" denir.
Çünkü onlar tüm Müslümanların kırmızı çizgisi, ortak değeri olan Kudüs şehrini ve Müslümanların ilk kıblesi, Hazreti Peygamber'in mirası, miraç mucizesinin yaşandığı yer olan Mescid-i Aksa'yı tek başlarına korumaya çalışırlar.
Bunu yaparken senin benim yerime de dayak yerler, öldürürler.
Türkiye başta olmak üzere bir çok ülke, o onuru korumaya çalıştı, Cuma günü.
Tabi Filistinliler bunu yaparken yine dayak yediler, göz altına alındılar, yaralandılar.
Orası ayrı ama gözleri ve kulakları dışardaydı.
İstanbul'daki manzarayı, Türkiye genelindeki gösterileri, Ürdün'ü, Lübnan'ı görünce moralleri yerine geldi, Kudüs'te İsrail askerinin karşısına dikilirken, yalnız olmadıklarını biliyorlardı, o moralle, Kudüs'e daha çok sahip çıkma gücü buldular.
Ancak bu onura erişemeyenler de vardı maalesef.
Bir Suudi Arabistan, bir Arap Emirlikleri bunlar işte o Kudüs sınavından sınıfta kaldılar.
İsrail'in gayri meşru olarak Kudüs'ü başkent ilan etmesine, ABD'nin de yıllar sonra bunu kabul etmesine, sessiz kalmayı tercih ettiler.
Mısır'da halk sokaktaydı ama Sisi'nin polisleri de İsrail karşıtı gösteri yapanları fişledi hatta göz altına alınanlar oldu.
Çok şükür, biz Türkiye olarak, bu sınavı hakkıyla verdik. Halkımız sokaklarda, medyamız Kudüs'teydi.
Filistinliler gözlerini Türkiye'ye çevirdiklerinde hayal kırıklığına uğramadılar aksine büyük moral buldular.
Halklar bazında Kudüs sınavı böyleyken liderler bazında da sonuç aynıydı.
Türkiye yine en öndeydi.
İlk tepki veren lider Cumhurbaşkanı Erdoğan'dı. En çok yankı bulan da onun konuşması oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Kudüs tüm müslümanların kırmızı çizgisidir" demesi Arap dünyasında manşetlerdeydi.
Filistin yönetimi açıklama bile yaptı.
"Bir çok yerden tepki geldi ancak en güçlü tepkiyi Cumhurbaşkanı Erdoğan verdi" denildi.
Konuştuğum Filistinliler de "biz diğer ülke liderlerinin ne dediğine bakmadık bile, sadece Erdoğan'ın açıklamalarına odaklandık, bizim için geçerli olan tek açıklama onun sözleri" dediler.
Düşünün bu ülkede bir zamanlar Kudüs demek darbeyle sonuçlanabiliyordu. 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 darbelerinin gerekçelerinden biri Kudüs mitingi, diğeri Kudüs gecesiydi.
Kudüs öylesine hassas bir mevzu ki, işin bir ucunda ümmet var diyoruz, öbür ucunda ise Siyonistler, faiz lobileri, küresel sermaye var.
Yani kimilerine göre riskli ve tehlikeli bir iş.
Kudüs sınavından kalanlar işte bu tehlikeden korkup geri kaçanlardı.
Boyunduruğu onlara bırakırsan, Müslümanım dersin ama Kudüs'ün adını ağzına bile almana müsaade etmezler.