Kılıçdaroğlu,Erdoğan'ın New York'taki BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmasından utandığını ''Erdoğan'ı görünce utandım: BM toplantısında Tayyip Erdoğan konuşurken bir yurttaş olarak, ana muhalefet partisinin genel başkanı olarak utandım. Dünya liderlerine mi yoksa muhtarlara mı konuşuyor, belli değil.'' cümleleriyle ifade etti. Ben de Kılıçdaroğlu'nun bu konuşmasını duyunca onunla aynı ülkenin havasını teneffüs etmekten utandım doğrusu.
Bir lider, özellikle de yüz yıldır gaflet ve dalkavukluk bataklığına saplanmış olan siyasilerden sonra böyle cengâver bir lider, değil birkaç ülkeye belki bütün dünyaya Türkiye'nin gücünü göstererek hakkı haykıracak, ''Filistin'' diyecek, ''Haddinizi bilin'' diyecek, ''Dünya beşten büyüktür'' diyecek, parmağını sallaya sallaya ''Biz varız, iriyiz ve diriyiz'' diyecek, herkesin en fazla 12 dakika konuşabildiği oturumda 27 dakika konuşup tüm dünyaya gür sesiyle tabiri caizse ayar çekecek; bizim ülkemizin ana muhalefet partisi lideri bu şanlı konuşmayı alıp bu şekilde yorumlayacak, "mohtorlorlo mo konoşoyor bollo doğol" hezeyanına girecek!
İnsan muhalefet eder de, hükümetin icraatlarına, politikalarına muhalefet eder onu anlarım.
Ama ülkemizin şanını tüm dünyaya haykıran ,tüm dünya liderlerinin onunla konuşmak veya fotoğraf çektirmek için can attığı bir karizma ve milletin gücünden aldığı manevi güçle ülkemizi temsil eden bir Cumhurbaşkanı'nı ,hem de köylü ağzıyla, daracık bir ufuk ve fındık kabuğu kadar bir havsala ile yorumlamayı anlayamıyorum.
Peki Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun güya yüzünü kızartacak, onu utandıracak neler söylemişti gelin Erdoğan'ın söylemlerine daha ayrıntılı bir şekilde bir göz atalım.
-''Dünya 5'ten büyüktür, Dünyayı 5 ülkenin iki dudağı arasına mahkum edemezseniz'' demekle BM'in sadece beş ülke tarafından bütün dünya siyasetini şekillendirmesine karşı aslında her ülke liderinin içten içe duyduğu isyanı açıkça, çekinmeden dile getirdi.
-Fırat Kalkanı Harekatı'nın; PKK, PYD gibi terör örgütlerinin önceliğinin DAEŞ ile mücadele etmek olmadığını açıkça ortaya çıkardığını belirtti. Musul'u DAEŞ teröründen kurtarmak isteyen Irak'taki yerel güçlerin cesaretlendiğini, bölge halkının artık evlerine dönmeye başladığını, bölgenin elektrik ve su altyapısını çalışır hale getirmek için harekete geçildiğini yani aslında kısacası bölgeye işgal için değil gerçekten bölge halkına barış ve huzur getirmek için girildiğini delilleri ile aktarmış oldu.
- Bize düşen tüm yükümlülükleri yerine getirdiğimiz halde Türkiye ile Avrupa Birliğinin 18 Mart 2016 da vardığı mutabakattaki tüm sözleri AB 'nin adeta unuttuğunu yani AB nin güvenilir olmadığını BM'de herkese karşı haykırdı.
-Suriye ve Irak'taki hâlâ zulüm gören Müslümanlar için bir şeyler yapılması gerektiğini, bizim insaniyet gereği oralardan gelen mültecilere kucak açtığımızı 25 milyar doları onlar için harcadığımızı ve dünyanın toplam yardımının bir milyar doları bile bulmadığını aksine mültecilerin Avrupa ülkelerinde 'çok aşağılayıcı muamelelere maruz' bırakıldığını söyledi.
-Filistin halkına iki devletli çözüm temelinde, hür bir Filistin'de yaşama imkanının uluslararası toplumun Filistinli çocuklara bir borcu olduğunu yani İsrail'in artık Filistin'deki savaşa son vermesi gerektiğini söyledi.
-Esad'ın, 'Ya teslim ol ya da öl' politikasına BM'nin daha ne kadar müsamaha göstereceğini sorarak 'mazlumun yanında durup' zalimlere parmak salladı.
-FETÖ' nün temel stratejisinin; eğitim, diyalog, hoşgörü, sivil toplum kuruluşu kisvesi altında devlet kurumlarına sızmak, toplumu etkilemek, ekonomik kaynaklara hakim olmak olduğunu açıkça dile getirdi.
Bu terör örgütünün sadece Türkiye'nin değil varlık gösterdiği 170 ülkenin tamamı için 'bir milli güvenlik tehdidi' olduğunu söyleyerek tüm dünyaya FETÖ alarmı verdi.
Ne var bu söylemlerde !
Her yurtseverin göğsünü kabartacak, lideriyle gurur duymasını sağlayacak söylemler değil mi bunlar?
Bunlar mı seni rahatsız etti Kılıçdaroğlu? Hakkın haykırılması mı battı sana?
Diğer yandan kendisini eleştireni "Yenikapı ruhunu bozmakla" suçlayan aynı zamanda Yenikapı sürecinden de birden çark eden, hemencecik ''kaçak saray edebiyatına'' sığınan, halka ateş açılması sonucu iki yüz kırk şehidin verildiği, TBMM'nin bombalandığı, Erdoğan'ın öldürülmek istendiği darbe girişimini olağan gören ve ''hiçbir şey olmamış gibi'' hareket edilmesini isteyen, kanun hükmünde kararnamelere karşı çıkan, Erdoğan'ın OHAL kapsamında tüm muhalifleri hapse attırmak istediğini seslendiren hazretin bizzat kendisidir.
Tüm bu saçma sapan söylemleriyle Kemal bey bizi hiç şaşırtmıyor.
Yeri geliyor PKK'nın, yeri geliyor FETÖ'nün avukatı oluveriyor.
Ama asla ana muhalefet partisi lideri gibi bir tutum sergileyemiyor.
Misal mi ?
Daha geçen akşam Tarafsız Bölge'de FETÖ'nün kapanan kanalları için ağıt yakarak iktidarı suçlayan Kemal beyin bizzat kendisi değil miydi ?
İyi de dünyanın neresinde terör örgütünün medyası olur ? Adamlar ülkenin dibine kibrit suyu dökmeye çalışacak, insanları öldürüp meşru iktidarı devirmek için darbe yapmaya kalkacak sen burada kalkıp bu adamların kanalını, Fetullah'ın kitaplarını öveceksin. Fikir özgürlüğü, basın özgürlüğü mavalları ile kafa şişireceksin sonra da halktan saygı ve oy bekleyeceksin. Oldu canım. Sos da ekleyelim mi?
Öte yandan 15 Temmuz'da bombalanan Meclis'teki hasarların anıtlaştırılması kararlaştırılmışken , bu yerlerin bir an önce eski haline getirilmesini talep etmesi de FETÖ darbe girişimini unutturmaya yönelik kara bir leke olarak tarihteki yerini aldı.
Böylece Kılıçdaroğlu bu tür çıkıntılıklarla çapını bir kez daha göstermiş oldu.
Kısacası Erdoğan, Türkiye'yi dünyanın en büyük süper güç yapsa bile Kılıçdaroğlu'nun Erdoğan'a dönük öfkesi ve kıskançlığı bitmeyecektir.