15 Temmuz darbesi milletin bağrında tedavi edilmesi imkansız yaralar açtı. Bir yandan ülkede bir darbenin olması, bir yandan asker kılıklı teröristlerin halka ateş açması, bir yandan alçaktan uçan F-16'ların gürültüsü, bir yandan tüm İslam aleminin umudunu bağladığı Erdoğan'ın hayatının tehlikede olması nedeniyle o gece ülkece bir travma yaşadık.
Allah'ın yardımı, Erdoğan'ın dik duruşu ve milletin kararlılığı ile o menfur geceyi olabilecek en az zayiatla atlatıp ertesi gün işlerimize bile gittik. Bir yandan gündüzleri işe giderken akşamları da vatan nöbetine devam ettik.
Ertesi gün ve onu devam eden günlerde tank durdurma destanlarını, köprüde yaşanan vahşeti, İBB önünde olanları, Gölbaşındaki patlamanın mobese görüntülerini inceledik. Milletimizle ve özellikle de şehit ve gazilerimizle her duyduğumuz olayla birlikte tekrar ve tekrar gurur duyduk. Sonrasında da OHAL ilanı ile birlikte dört bir yandan ülkede başlayan FETÖ'cü temizliğini alkışladık.
Bir yandan FETÖ'cüler çeşitli birimlerden uzaklaştırılırken bir yandan da bu durumu kendine fırsat oluşturmak için manipüle etmeye çalışan bir güruh çıkıp;"Cemaat ve tarikat işleri bakın ne kadar da karışık işler. En iyisi bütün cemaatler ve tarikatlar kapatılsın. Cemaatlerin ve tarikatların hiç birine gerek yok. Demek ki ulusalcılık ve Atatürkçülük tek çareymiş..." gibi söylemlerle milletin kafasını karıştırmaya çalıştı.
Oysaki nazarlardan kaçan birkaç konu var. Öncelikli olarak bahsedilmesi ve tekrar tekrar deklare edilmesi gereken konu ise; FETÖ'nün sanıldığının aksine işin en başından beri asla bir dini cemaat olmadığı gerçeğidir.
FETÖ ,aslında dünyaya din maskesi altında yayılmış, dini, Risale-i Nur eserlerini, Bediüzzaman'ı, samimi insanların fedakarlık duygularını,maneviyatı,'cemaat' kavramını ve 'Allah rızası' manasını istismar eden bir istihbarat örgütüdür...
Bu durum Fetullah'ın ABD 'ye gittikten sonra başlayan bir şey de değildir. Tâ en baştan, daha İstanbul Altunizade FEM 'de kalırken dahi etrafındaki insanları sürekli dinletmesinden, önemli siyasi kişilerin yanlarına kendine haber ulaştıracak kişiler koymasından hatta daha askerdeyken telsiz dinleme ve not alma gibi bir görevi bilerek üstlenmesinden ve Komünizmle Mücadele Derneği'nin Erzurum şubesini açar açmaz yıldızının parlamasından tüm bunları anlıyoruz.
Annesinin isminin bir Yahudi ismi olması (Rabin), anlattığı hikayelerin Tevrat'ta bolca yer verilen hikayelerden olması ve öteden beri derdinin "oralarda bizden birileri olsun" mantığının her camiada devam ettiği gerçeği göz önüne alındığında bu adamın tamamen bir ifsat komitesi olarak yola çıktığı ve örgütünü de ona göre şekillendirdiği söylenebilir.
Hadi dindar olmayan, hatta dine karşı olan bir hükümetin başta olduğu dönemlerde 'tedbir, ileride hizmet etmek' felsefeleri normalmiş gibi görünse de peki İslam'ın rahatça yaşanabilmesi için canını dişine takmış bir hükümete karşı çıkmak da nedir?
"Dershaneler kapatılmasın" diye ülkeyi ateşe atmaya hazır olan bir meczuptan gelen emirler doğrultusunda hipnoz olmuş insanların körü körüne uyguladıkları emirlerin istikametine bakıldığında,bu grubun zerre kadar İslam'a hizmet düşüncesi ile açılmadığını gözlemliyoruz.
Sonuç olarak; FETÖ hiçbir zaman cemaat olmadı. Cemaat gibi görünüp 'kuzu postuna bürünmüş bir kurt' gibi efendisinden gelecek emirlere göre saldıracağı zamanı bekledi...
Bu sapkın terör örgütünün yaptığı din istismarcılığına ve dini siyasete alet etmesine bakıp, tüm cemaatleri ve tarikatları ortadan kaldırmaya çalışma düşüncesi büyük bir hezeyandır.
Cemaatler ve tarikatlar ; Ehl-i sünnet vel cemaat yolunda olduğu sürece maddi ve manevi koruma altındadır.
İslam'ı temsil eden, insan yetiştiren, ahlakı ve imanı kalplerde yerleştirmekten başka bir amaç gütmeyen, kimsenin telefonunu, yatak odasını, ofisini dinlemeyen, siyasete değil karışmak, yön vermeye kalkan bir terör örgütüyle yakından uzaktan alakası olmayan cemaatlere ''bunlar gereksizdir'' demek, bu millete yapılabilecek en büyük hakarettir.
Diyanet veya kendi kendine öğrenim gibi yöntemlerle, belediyelerin düzenlediği izci kamplarıyla, gezi programlarıyla 'dava adamı yetiştiremezsiniz.' Hatta bırakın dava adamını güçlü bir imana sahip bir nesil yetiştiremezsiniz.
O gün tankların önüne kendini atanlar hayatlarını vatanlarına feda edenlerden kaç tanesi Atatürkçüydü sorarım size.
O sıralarda Atatürkçü kesim Bağdat caddesinden geçen tankları alkışlamak akabinde de bakkala gidip makarna sırasına girme telaşındaydılar.
Tarikat 'yol' (yollar) demektir.Yani Allah'a ulaştıran bir yol. Cemaat ise cem kelimesinden gelir. Yani aynı davaya inanmış insanların oluşturduğu topluluk anlamına gelir.
Bu ülkenin istikametli iman ve Kur'an hizmeti yapan, azimli, gayretli, şevkli iman fedailerine ihtiyacı var.
Bunlar da ancak dünyevi yükseliş beklentisi olmayan Hz. Peygamber'in sünnetine ve takva esaslarına uygun bir hizmet bakışıyla olabilir.
Yoksa ilahiyatçılar arasında bir tür virüs gibi yayılan ve Diyaneti ele geçirmek gibi bir hedefi olan Selefilik akımının gösterdiği bakış açısıyla değil.
Cemaatler ve tarikatlar Kur'an'ın ve hadislerin gösterdiği tarzda vatanını ve milletini seven, Türkiye sevdalısı imanlı nesiller yetiştirdiği sürece var olmalıdır.
Ancak bir cemaatin veya tarikatın ; siyasete şekil vermeye çalışan medyası, ülke ekonomisine zarar veren bankası, kötü niyetli politikacıları, terörist yetiştiren okulları, gizli servislerle yurt dışı bağlantıları, her yere adam sokmak, kadrolaşmak gibi devleti ele geçirmeye yönelik hedefleri olamaz, olmamalıdır. Olursa o zaman iş değişir...
Son tahlilde, cemaat kisvesi altında dini istismar eden ve küresel güçlerin maşası olan FETÖ'yü bahane ederek ülkemizdeki tüm cemaatlerin ve tarikatların tasfiye edilmesi gerektiğini savunmak, ülkemize ve milletimize yapılacak en büyük ihanettir.
Çok şükür Cumhurbaşkanımız ve hükümetimiz bu durumu çok iyi biliyor ve FETÖ'nün kökünün kazınmasını hedefleyen tasfiye sürecini buna göre yönetiyor...