Bugünkü yazımda dünya baronlarının insanlık üzerindeki zombileştirme projesinden bahsedeceğim.
Nam-ı diğer Pokemon Go belasından.
Görünüşte bir tür gerçekliği artırılmış sanal bir oyun olarak düşünülse de aslında ortalıkta hayattan kopmuş ama bir yerlerden gelen komutları bekleyen ve bunlara göre hareket eden bilinci kapalı olarak dolaşan zombi gibi insanları netice veren bir uygulama.
Pokemon Go çılgınlığı bir tür virüs gibi gün geçtikçe yayılıyor.
Özellikle de belli bir yaş grubunu hedef alan bu oyunumsu uyuşturucu, cep telefonundan gelen komutlara göre hareket eden insanlara "eğlence ve başarma duygusu" vaadi ile dilediğini yaptırıyor.
Nadir bir Pokemon'un varlığı veya Gym denilen Pokemon avlama mekânlarının belirtilmesi ile bir anda belli bir yere akın eden ve birbiriyle hiçbir etkileşim kurmadan yan yana durup başka bir âlemle iletişim kuran insanlardan bahsediyorum.
Kulağa ne kadar delice gelse de bu böyle.
Meczup desen değil, deli desen değil, uzaylı desen değil ama tavırları öyle.
Hareketleri öyle. Görüntüsü öyle.
Hele ki Pokemon avlamaya çıkmış bir insana herhangi bir konuda bir soru sorun. Sadece bunu deneyin. Ne olacağını kendiniz görmelisiniz.
Ya size bakmadan geçiştirmeli bir cevap verecek ya oyununu böldüğünüz için çok ciddi bir şekilde kızıp bağıracak ya da bön bön bakacak ama asla normal bir insan gibi sorunuza cevap veremeyecektir.
Oyunu biraz daha irdelersek daha da ilginç şeyler çıkıyor işin içinden.
Mesela; 25 yaş üstü insanların bu oyuna fazlaca talip olması, bir zamanlar gösterimde olup Pokemon eğitmeni Ash isminde bir çocuğun maceralarını anlatan Pokemon çizgi filmini izlemiş olan jenerasyona denk gelmesinden kaynaklanıyor.
Çizgi filmin ülkemizde yasaklanma nedeni ise bir çocuğun kendini Pokemon zannedip camdan atlamasıydı.
O dönem bu çizgi filmin hayranları o çocuğun durumuna üzülmek yerine ona kızdılar; onun yüzünden çizgi filmlerinden oldukları için.
Aileler bile Pokemon çizgi filmine kendini kaptırıp ortalıkta onlara rahatsızlık vermeyen çocuklarının onları "rahat bıraktığı" dönemi özleyerek o çocuğa kızdılar aptallığı için.
Herkes ölen çocuğa kızdı. Kimse ona acımadı.
Ve sonra bu kadar seneden sonra o mahrum kaldıkları ve bir anda ellerinden "haksız yere" alınan çizgi filmleri, yaşları açısından daha kabul edilebilir bir şekilde "oyun" olarak geri döndü.
Yarım kalan "kahramancılık, bir şeyleri başarma hissi, birilerini yönlendirip adam etme isteği, bir mürşidin arkasından gitme isteği" gibi duyguları tatmin eden bir oyuna kendilerini hapsediverdiler seve seve.
Ash'ın Prof. Oak'tan akıl almasıyla da içlerinde bulunan bir bilene danışma ve mürşid-i azam arama isteğini tatmin ediverdiler.
Tıpkı yaradılışa yerleştirilen hayranlık hissinin popçu ve futbolcularla, hamiyet duygusunun ırkçılıkla bastırılması gibi…
Baronlar, ödüller vermeye doyamadıkları Game of Thrones dizisi üzerinden ensest bir hikâyeye dayanan bir senaryoyu allayıp pullayıp Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz görüşünü ıskat eder tarzda bize yedirdikten sonra şimdi de "ben özgür irademle her işimi yaparım" özgüvenindeki bireylere hatta "sadece Allah'ın dediğini yaparım" düşüncesindekilere bile kendi özgür iradeleriyle oynadıklarını zannettikleri bir oyunla istediği komutları veriyorlar.
Bu komutlara odaklanmış olan Pokemon oynayanlar ise o esnada başka neye hizmet ettiklerinin farkında bile olmuyorlar.
Sanki bir ayinin ortasında imiş gibi bir resim verdiklerinin farkında bile değiller.
Bir terör saldırısı öncesinde kalabalık bir grubun bu komutlarla bir yere yönlendirilmesi, oyun oynarken oluşturdukları komutun bir patlamanın kodlarının tamamlayıcısı olması veya masonluğa göre çok kutsal sayılan bir ayinin bilinçsizce parçası olmak bile riskler arasında.
Bu saydıklarım çok mu fazla abartılı komplo teorileri olarak geldi size?
Peki, şunlara ne dersiniz; mesela "bir yerden komut almaya" oyun vesilesiyle alışan beyinler bir üst otorite tarafından çeşitli illuminatiler vesilesiyle verilen "kendini ama sadece ve sadece kendini seveceksin" komutu uyarınca ülkesine SAVAŞTAN kaçıp gelen, ÖLÜMDEN kaçıp geleni bile istemez hale gelmesi...
"Rektöre arkamızı dönelim" komutu üzerine denileni yerine getirerek koca koca gençlerin neden yaptığını, kime hizmet ettiğini bile bilmeden bunu uygulaması…
"Asker kötü ve devlet katil" söylemlerine inanır hale gelerek devlete silah bırakması için tweetler atar hale gelmek...
Devletine, milletine, vatanına ihanet eden Haşhaşi kılıklı din istismarcılarını ve gizli servislerin piyonlarını hala daha hoca ve âlim zannetmek…
Ermeni ve haçlılardan oluşan bir grubun Kürtlerin haklarını savunduğu zannı içerisinde olmak…
Evet, bu düşüncelere kapılanların illa Pokemon Go oynamasına gerek yok.
Çünkü Pokemon Go görevi gören yerli-yabancı muhalif medya, insanlara ne yazık ki bu komutları veriyor.
Ve ne yazık ki beyni sulanmış olanlar da bu komutlara kendilerini kaptırıyorlar…
Yarın öbür gün bu komut ne şekilde değişir veya bu oyun ve türevleri vesilesiyle bilincimize daha neler ekilir bilemeyiz.
Reklam veya ürün yerleştirme adı altında beyinlerimize neler yerleştirilir onu da bilemeyiz.
Ama Müslüman uyanık olur.
Bize dikte edilen ve her zaman yüzü "çok masum" olan bu oyunların tümünden uzak durmalıyız.
Sonuç olarak: Pokemon Go oyunu fıtratımızda var olan kendini olgunlaştırıp (erip) onu var edene kavuşma arzusunu tatmin etmek üzere tasarlanan bir oyun olduğu için başarıyı yakaladı.
Moda, insanların fıtratındaki beğenilme hissine hitap ettiği için prim yaptı.
Abartılı ve yalancı medya, insandaki bilgi alma ve merak duygusunu giderdiği için ilgi çekti.
Evlilik programları sohbette en çok haz alınan "kim, kiminle" konusuna hitap ettiği için çok tuttu.
Eğer insanlar bunların devamında hamiyeti ırkçılıkla, heyecanı futbolla, hayranlığı starlarla, hazzı uçkur peşinde koşmakla tatmin etmeye devam ederse yaradılışına konulan bu duyguların yaratıcıya verilmek ve onu arayıp bulmak için olduğunu fark edemezse insanoğlu baronların elinde birer kuklaya dönecektir.