Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla yarım asırlık Soğuk Savaş'ın bittiği ilan edilmişti. Soğuk Savaş'ın sembolü 'Utanç duvarı' yıkılırken insanlık yepyeni bir umutla dolmuştu. Nükleer bombaların kullanılmasıyla 'Üçüncü Dünya Savaşı çıkacak' distopyası (Olumsuz gelecek kurgusu) sona eriyordu.
Ancak ABD gibi küresel güçler Sovyetler Birliği'nin ve Komünizmin yıkılmasının ardından meydanın liberal-kapitalist bir gelecek kurgusuna bıraktığına iman etti. İnsanı öteleyen, sadece tüketim ağırlıklı bir düzen kurma rüyası görüyorlardı.
Bütün insanlık sadece tüketecekti. Bu hamburger de olurdu kola veya silah da olabilirdi. Yeter ki herkes tüketsin ve "Batılı zengin ülkeler rüyası" görebilsin isteniyordu. Silah sanayiinin gerileyeceğini sananlar büyük yanılgı içindeydi. Çünkü Soğuk Savaş terazisinin karşı kefesinde denge unsuru olan Sovyetler'in boşluğu, ancak yeni 'düşmanlarla', dolayısıyla yeni savaşlarla doldurulabilirdi.
***
Savaşlar daha mikro ölçekte ve daha 'sürdürülebilir' uzunluktaydı artık. İran-Irak savaşı, Afganistan'ın Sovyet işgalinin ardından ABD işgaline uğraması, Bosna soykırımı, Irak işgali, Libya, Yemen, Suriye derken bugünlere geldik.
Egemen küresel güçler, kendilerinden çok uzak coğrafyalarda Proxy (vekalet) adını verdikleri savaşlar yürütüyordu. Suriye ve Irak'ta milyonların savaştan kaçması, Myanmar'da bir milyondan fazla Müslüman Arakanlının vahşi soykırımdan kaçarak yerinden yurdundan olması egemen güçlerin umurunda değildi.
'Umut çağı' olacak denilen Milenyum (2000'li yıllar), adeta insanlığın yeni 'Karanlık Çağı'na dönüştü.
***
Komünizm yerine konan İslam'ın düşmanlaştırılmasıyla 'İslamofobi', yeni yüzyılın en büyük ideolojisi haline geldi. Hangi ülkede olursa olsun kim, Müslümanları daha fazla 'düşmanlaştırıyor', onları ülkelerinden kovacağını söylüyorsa oylarını artırıyordu.
Bugün Avrupa'da ırkçı ve Müslüman düşmanı partilerin koalisyonlarda iktidar ortağı olması kısa vadede bitecek bir 'rüzgâr' gibi görünmüyor. Yakın gelecekte ırkçı İslamofobiklerin, Avrupa'da birçok ülkede tek başına iktidar olmasına da şaşırmayacağız.
***
İşte bu karamsar ortamda Türkiye, her geçen gün daha da artan bir tonla sesini yükseltiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın öncülüğünde Türkiye, zulmü, savaşları, göçmen karşıtlığını, İslam düşmanlığını, 'Dünya 5'ten büyüktür' diyerek BM'deki adaletsiz düzeni eleştiriyor, Afrika'dan Asya'ya kadar mazlum coğrafyalarda 'önce insan' diyerek öne çıkıyor.
BM'deki Kudüs oylamasında Türkiye'nin bu çağrısının yanında duran 128 ülke, rüşvete ve tehdide aldırmayarak "Artık yeter" mesajı verdi.
***
Geçen haftaki yazımın başlığı, "Türkiye yeni sistem kuruyor" idi. Daha BM'de Türkiye'nin girişimleriyle Genel Kurul'a getirilen ve ABD'nin Kudüs tasarısını reddeden tasarı oylanmamıştı. Sosyal medyada birçok ezik tip, Türkiye'nin insanlığa yeni bir sistem sunma girişimleriyle alay ediyordu.
Ancak Türkiye, uluslararası diplomaside tarihe geçecek şekilde kendi oyununu kurdu ve başardı. ABD ise uluslararası diplomasi adına BM'de tarihinin en büyük yenilgisini aldı.
Bu karar, öylesine geçiştirilecek bir şey değil, tarihi bir zaferdir. Yine aynı şeyleri söylüyorum. Siz içimizdeki eziklere bakmayın. Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın özgüvenine bakın.
Yarınlarda bu kararın, insanlık için bir 'isyan eşiği' anlamına geldiği daha iyi anlaşılacak...
NOT: ALTI 'GARİBAN' ÜLKE
BM'de ABD ve İsrail'e destek veren 7 ülke: Guatemala, Honduras, Marşal Adaları, Mikronezya, Nauru, Palau ve Togo. Bunlar ABD ve İsrail'in tek destekçisi. Mikronezya'nın 108 bin nüfusu var. Palau'nun nüfusu 21 bin 347! Nauru'da ise toplam 9 bin 500 kişi yaşıyor.