"İnsan hakları" ve "demokrasi" gibi kavramların Batılı egemen güçlerin elinde nasıl kullanıldığını gördük. Afganistan'da, Irak'ta, Suriye'de, Libya'da, Yemen'de, Myanmar'da nasıl kullanıldığını gördük, görüyoruz…
Mesela 'Arap Baharı' sırasında da gördük. Halkların eşitlik, adalet, özgürlük, demokrasi gibi taleplerini yok saydılar. Hareketlenme yaşanan her yere uçaklarla, bombalarla daldılar. Sarkozy Fransa'sının, daha ortada fol-yumurta yokken uçaklarla Libya'da sahaya nasıl daldığını, ülkenin hala kriz sarmalından çıkamadığını biliyoruz.
En enteresanı da Mısır'da seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi'yekarşı girişilen darbedeki tavırlarıydı. ABD, AB başta olmak üzere 'Batı bloku' neredeyse firesiz darbenin arkasında durdu. İsrail ve Suudi Arabistan da ilk günden Sisi'ciydi zaten.
Mülteci meselesinde de 'demokrasi', 'insan hakları' gibi konular AB ülkelerinin sınırlarına çektiği jiletli tel örgülere takıldı.
***
Ancak bugün gelinen noktada ellerini attıkları her yerde kriz ve kaos var. Hele son Kudüs kararı rezaleti, sadece o bölgeyi değil tüm Ortadoğu'yu ateşe verecek potansiyele sahip.
İslam İşbirliği Teştilatı (İİT) ve Arap Birliği'nin bugüne kadar İslam coğrafyasında çözüm getirebildiği hiçbir kriz alanı yok. İİT'in merkezi Cidde'de olmasına rağmen Suudi Arabistan ancak İsrail'e yaklaşabilmenin derdinde. Arap Birliği de 'kınama' bürosu olarak görüldüğünden Arap sokaklarında sadece espri konusu yapılıyor.
***
Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önderliğinde tüm mazlum coğrafyaların sokaklarında ümit ve umut ışığı yakıyor. Myanmar'dan Kırım'a, Irak, Suriye, Somali, Gana'dan Kudüs'e kadar Türkiye bekleniyor.
Irak ve Suriye'de savaştan kaçan 3.7 milyon insan, Türkiye'nin açtığı gönül kapısı sayesinde ölüm korkusu olmadan burada hayata tutunuyor. Kudüs'te, Arakan'da insanlar zulme karşı çıkarken al bayraklı Türk bayrağını başına taç ediyor.
Egemen güçler, silaha, paraya, petrole sahip olmalarına rağmen Türkiye'nin yumuşak gücünü (Soft power) hesaba katmadan oyun kuramıyor. Türkiye'nin sahadaki, sokaklardaki etki gücüne yaklaşamıyor.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Türkiye'nin dönem başkanı olması hasebiyle İİT Zirvesi'ni İstanbul'da toplaması ve Kudüs'ü Filistin'in başkenti ilan eden İstanbul deklarasyonu, çok önemlidir.
ABD'nin tarihte veto etmediği tek BM kararı olan 1967 sınırlarıyla ilgili kararın vurgulanması da uluslararası hukuk açısından çok ama çok önemli.
Aslında Türkiye yeni bir sistem kuruyor. Dünyanın tüm mazlum halklarının hamisi rolüyle insanlığa yeni bir teklifte bulunuyor ve çok da uzun olmayan bir süreçte bunun daha da olumlu geri dönüşlerini göreceğimize inanıyorum.
Bugün İİT Zirvesi'ne burun kıvıranlara bakmayın, hukuksuz kararlar alanlar bile işlerin eskisi gibi yürümediğini biliyor. Türkiye'den yükselen sese göre yeni tavırlar belirliyor.
Demem o ki, sadece ülkemizin sahip olduğu özgüvene biz de sahip olalım yeter…