Çözüm Süreci başlamadan önce neredeyse her gün televizyonlarda şehit haberlerini izlerken boğazımız düğümlenir, analarının yaktığı ağıtlar ciğerimizi dağlardı.
40 bin gencecik insanını toprağa verdi bu ülke. Annelerin yaktığı ağıtlara bigane kalmayan, "anneler ağlamasın" diye baldıran zehri içmeye razı olan Başbakan Erdoğan, Çözüm Sürecini başlattıklarını açıkladı.
Kürt siyaseti de İmralı da Çözüm Sürecine destek verdi ve toplumsal bir mutabakat oluşturmak için STK'lar, akiller, siyasetçiler dağ tepe gezip topluma Çözüm Sürecini anlattılar.
Özellikle Güneydoğu'dan, Kürtlerden neredeyse tam destek aldı bu süreç. Diyarbakır'da halaylar çekildi, kurbanlar kesildi, yıllardır dağlara adımını atamayan halk, piknik organizasyonları düzenlemeye başladı.
***
Bütün bunlar huzurun sesiydi. Ana kuzuları artık ölmeyecek, analar ağlamayacak, Kürtler talep ettikleri kültürel, insani ve demokratik haklarına kavuşacak, bölgeye yatırımcılar akın edecek, bölge ekonomik olarak da kalkınacaktı.
Güneydoğu halkı bütün bunlara sevinirken huzuru yakalamışken, birden İŞİD'İn Kobani'ye saldırmasıyla toplum huzursuz edilmeye başlandı. Üstelik bütün Kobanililer Türkiye'ye sığınmış Türkiye kucağını açmışken.
Kendilerini tam bir provokasyonun içinde bulan halka bu defa da "Dışarı çıkın" dendi. Halk baskıya rağmen sokaklara çıkmadı. Onlarca ilde sokağa çıkan insan sayısı yüz bini bile bulmadı.
Çünkü Kürt halkı 40 yılda yakaladığı huzurun bozulmasını, ağzının tadının kaçmasını, evlatlarının ölmesini istemiyordu. Dağa çıkan evlatlarını bile açık açık geri isteme özgüvenine kavuşan bir daha eski günlere geri dönmek istemiyor.
PKK'dan evladını isteyen anneler gibi bazı anneler de sokakları ateş yerine çevirmek isteyen maskeli gençlere isyan ediyor. Kürt anneler maskeli gençlerin polise taş atmasını engelleyip yüzlerindeki maskelerini çekip çıkarıyor artık.
***
Bölge halkı, 40 yıldır hem devletin hem de PKK'nın şiddetinden bıkmıştı. Son 12 yılda yaşanan gelişmelerden, iyileştirmelerden, devletin kendilerini eşit vatandaş olarak görmesinden devletin insanına değer veren politikalarından oldukça memnunlardı.
Ama Türkiye üzerine oynanan büyük oyunun sahipleri, bölge halkının refahını, huzurunu düşünecek değildi.
Tam da Kobani provokasyonu bunun için biçilmiş bir kaftandı ve Kobani bahane edilerek Türkiye'nin ve bölgenin huzurunu kaçırma planları devreye kondu.
Vandallar yakıp yıkıyor, yağmalıyor, silahsız, sivil askerler vahşice öldürülüyor, bölgede faaliyet gösteren STK üyeleri takip edilerek linç ediliyor, AK Parti'ye, Hüdapar'a saldırılıyor, köy korucuları direğe bağlanıp katlediliyor, polise haince saldırı düzenleyip kurşunlanıyor.
AK Parti, Hüdapar, Hakpar ve HDP bölgede siyasi birer aktördür. Şiddetin tek alternatifidir.
Herkesin bunun bilincinde olarak siyasi kurumları devreden çıkaracak adımlar atmamaya dikkat etmesi şart.
Tek çözümün 'siyaset' olduğunu unutmanın karşılığı sadece ve sadece şiddet olur. Her şiddet de yine şiddet üretir.
Siyasetin dışlandığı bir alanda büyüyecek şiddet sizce bizi nereye götürür?