Troy Duffy'nin unutulmaz filmi..
Connor (Sean Patrick Flanery) ve Murphy (Norman Reedus) MacManus kardeşler,
bir İrlanda Barında, Aziz Patrick Günü'nü kutlarken çıkan kavgaya karışırlar..
Bu kavganın sonunda Rus mafyasının azılı iki elemanı ölür..
Cinayeti çözmekle görevlendirilen ajan, bunun bir nefsi müdafaa olduğuna karar verince iki kardeş serbest kalır..
Dahası, kötü adamları ortadan kaldırdıkları için herkes çok mutludur..
Bunun bir işaret olduğunu zanneden iki İrlandalı kardeş kendilerine yeni bir hayat çizerler..
Veritas (hakikat) ve Aequitas (adalet) kavramlarını rehber edinen ikili artık
'Şehrin Azizleri' olmuştur..
Yaşanan tüm kötülükleri kendilerine hedef seçen MacManus kardeşler,
Boston'un azılı suçlularını bir bir ortadan kaldırmaya başlar..
Kent bu iki kahramanı tartışır..
Acaba bu insanlar sahiden, topluma faydalı insanlar mı yoksa cinayet işleyecek adam arayan gözü dönmüş katiller mi?..
**
Özgecan Aslan cinayetini işlediğini itiraf eden kişi hapishanede öldürüldü..
Size söyleyeyim..
Ölen kişinin ailesi elbette kimseye göstermeden gizli gizli üzüldü çocuklarının ölmesine..
Ama bunu elbette hiç kimseyle paylaşamadılar..
Hatta cenazeyi bile gelip teslim almadılar..
Ama üzüldüklerini biliyorum..
Bir de akli dengesini yitirmiş bir kaç bin kişiyi düşün bu listeden..
Geri kalan 80 milyona yakın yurttaş, bu adamın öldürülmüş olmasına sevinmedi mi?..
Bayram etmedi mi?..
Hem de nasıl!..
Kimse ilk etapta olayın oluş şeklini, cezaevine silahı nasıl girdiğini,
kimin hangi gerekçeyle bu cinayeti işlediğini falan konuşmadı..
Sanki idama mahkûmdu da adam..
İnfaz vakti gelmişti..
Ve beklenen son yaşandı..
Açıkça ifade edeyim ki, ben de bu hisler içindeydim..
Çünkü özellikle cinayetle sonuçlanan cinsel saldırılar için özel bir yasa yapılmasını,
(belki de sadece bunun için) idam cezasının geri getirilmesi gerektiğini savunan biri olarak,
elbette bendeki ilk duygu da böyle oldu..
'Cezasını buldu'..
Ama arz edeyim..
**
Devletlerin duyguları olmaz..
Devletler rasyonel aygıtlardır..
Ve nasıl ki Özgecan gibi milyonlarca kızımızın canı, namusu devlete emanet ise,
cinayetten müebbete mahkûm olmuş bir katilin de aralarında olduğu cezaevinde yatanların can emniyeti de devletin sorumluluğundadır..
Bu işin bir tarafı..
Diğer tarafında ise yukarıda az evvel konusunu özetlediğim 'Şehrin Azizleri' var..
Eğer biz böyle bir durum karşısında, adaleti kendi silahıyla sağlayan üçüncü sınıf bir kiralık katile, 'kahraman' muamelesi yapmaya başlarsak, kendi elimizle mafya düzenini geri getirmiş oluruz..
90'lar Türkiyesi'nin en karanlık dönemlerinde bu mafyatik yapılar vardı.
Ve rasyonel devlet, zaman zaman bu mekanizmaların işlevlerini,
'kamuya yararlı işler' diye de kayıtlara geçirdi..
Ancak…
her hâl ve şartta, rutin dışında bir cezalandırma sistemi fetişleştirilmeye başlanırsa, bunun önünü alamayız..
Bugün Özgecan'ın katili öldürülür..
'Yaşa, varol' tezahüratları yapılır,
adama katil değil de 'Kahraman' gibi davranılırsa,
bu defa,
mesela biri de kalkar, bir kıza tecavüz ettiği halde serbest kalmış birini öldürür..
Eğer adalet gücü yeten yetene işlemeye devam ederse artık devlet aygıtından söz edemeyiz..
Evet, keşke idam cezası olsaydı ve Özgecan'ın katili, yasa gereği devlet tarafından öldürülseydi..
Ama kimse;
'madem devlet öldürmedi, görev bana düşer' diyemez..
Unutmayalım..
Özgecan'ın katilini de öldüren kişi buz gibi katildir..
Başka bir şey değil..
Kötü birini öldürmüş olması onu Aziz yapmaz..
Kalın sağlıcakla