Geçen gün İstanbul Karaköy'de lokantası olan bir tanıdıkla sohbet ediyorduk. Hafta sonları (cuma- cumartesi) işlerin fena olmadığını... Ancak hafta içinin kötü geçtiğini, gayet ünlü olmalarına rağmen, akşamı üç masayla kapatan işletmeler bulunduğunu söyledi.
Ne zamandan beri böyle olduğunu sordum ve hiç beklemediğim bir cevap aldım: Seçimlerden beri böyleymiş.
7 Haziran mı? Hani AK Parti oy kaybetmişti, siyasi bir belirsizlik vardı... "Yoo" dedi arkadaş, "Yazın ve sonbaharın başlarında iyiydik, 1 Kasım'dan sonra başladı."
Tuhaf bir durum! Hükümetin sırtı sağlam... Düşme-düşürülme tehlikesi yok. Meclis'ten istediği kanunu geçirebilir. Niye insanlar sanki kriz varmış veya geliyormuş gibi davranıyor ki?
Zengin kesimde trend, akşam dostlarla yemeğe çıkmak yerine aşçıyı eve çağırmakmış bu aralar... Bırakın 10 kişiyi aşkın misafir gruplarını, sadece dört kişilik yemekler için bile aşçı getirtiyorlarmış evlerine.
Bir de sömestr tatillerinde kenti boşaltmaya başlamış zengin kesim. "Yeni bir durum değil ki bu; hep giderlerdi" dedim. "Okula giden çocuğu olmayan, kayak yapmayan, kış tatilinden hoşlanmayanlardan birçok kalan olurdu. Şimdi onlar da yoklar" dedi arkadaş.
Elini sallasan ellisi
Yeme içme sektöründeki sıkıntıya ilişkin verdiği son örnek de şu oldu: "Ortalık işsiz aşçı kaynıyor. Eskiden on liraya zor bulduğun adamı, şimdi beşe bağlıyorsun" dedi arkadaş.
Bu son söylediği, geçen gün okuduğum ve canımı gerçekten sıkan bir haberle uyumlu: Ege ve Akdeniz bölgelerinde 1.300 civarında otel satılıkmış.
Soracaksınız: "Bir malın satılık olmasının nesi kötü?" Kendi başına değil elbette. Ancak satılık otellerin çok olması... Turizm sektöründeki işletmecilerin, önümüzdeki yazdan umudunu kestiğini... Para kazanamayacaklarını, borçlarını ödemeyeceklerini öngördüğünün işareti...
Aslında yaz geldiğinde denize girmek isteyenler, bu haberden memnun olabilir. "Bu sene ucuza tatil yapacağız" diyebilirler.
Ancak ben bu durumdan hiç mutlu değilim. Yaş ilerledikçe, insan kendisinden daha fazla, ülkenin durumuyla ilgileniyor. Varsın biz on beş gün yerine, on gün denize girebilelim; yeter ki turizm sektörü krizde olmasın.
Turistler nerede?
Akşamları sıkça çıkan, yemeği genellikle dışarıda yiyen bir arkadaşım, Karaköy ile ilgili başka bir gözlemde bulundu: "Eskiden Karaköy lokantaları turist kaynardı. Onlar yüzünden biz yer bulamazdık. Bir süredir yabancıları göremiyorum. Sayıları çok azaldı."
Tabii bu sadece bir müşterinin gözlemi... Yanlış da olabilir. Ancak bu gözlemi, şu haberle birleştirdiğinizde anlamlı hale geliyor: Bazı gezi gemisi acenteleri, Sultanahmet saldırısından sonra, İstanbul'u uğranacak limanlar arasından çıkarmış.
Eğer bütün bu veriler azçok doğruysa, daha az halı, kilim ve hediyelik eşya satılacak, lokantalarda daha az yemek yenilecek demektir.
Aşçıyı, garsonu, işletme sahibini, hediyelik eşya satıcısını birer kişi diye düşünmeyin. Aileleri ve tedarikçileriyle birlikte milyonlarca insanın karnı bu sektör sayesinde doyuyor.
Karamsarlaşıyor muyum, neyim?