Bir toplumun nasıl işlediğini anlamak için bakılacak yerlerden biri de insan-hayvan ilişkisidir. Geçenlerde gazeteci-araştırmacı Sadık Albayrak'ın, ikinci baskısı geçen yıl yapılan, "14 Orijinal Belge Işıdığında Eski İstanbul'da Sosyal Hayat ve Çevre" isimli kitabını karıştırıyordum. (İBB Yayınları)
Sultan III. Ahmet, Temmuz 1730'da "ekmek yüklü hayvanlara binme yasağına dair" bir ferman çıkarmış. At hamalları, yükü taşıdıktan sonra iskeleye, atlarının üstüne binerek dönüyorlarmış. "E, ne var bunda" diyeceksiniz.
Mesele şu: 1) Hamallar acele acele iskeleye dönerken kadın, çocuk ve yaşlıların üzerine su sıçratıyor... 2) Atları fazlasıyla yoruyor... 3) Atın iki yanına asılı sepetlerle ekmek taşırken de, ayaklarını ekmeklerin üstüne koyuyorlarmış. İşte ferman bu durumu yasaklamayı amaçlıyor.
Peki, bu nasıl yapılacak?.. Daha önce, hamalların binmesini engellemek amacıyla, eyerlerin ortasına üç adet sivri demir koyulması emredilmiş. Ancak hamallar çivileri söküp atlara biniyorlarmış.
Padişah da diyor ki: Emrime uymayanları izleyin. Kolluk gücünü ve kadıları kullanarak kusurluların hakkından gelin!
Bu tip belgeler şunu gösteriyor: Osmanlı yönetimi, tebaasını denetlemek için, insan-hayvan ilişkilerinde hayvanın tarafını tutuyor, "At, adamın atı; ister biner, ister binmez" demiyordu.
Osmanlı'nın kapitalizme geçmekte çok geç kalmasının nedeni, devletin, toplum üzerinde kurduğu baskıyla, sermaye birikimini engellemesi olduğunu biliyoruz. Peki, sermaye birikiminin başladığı Avrupa'da, aynı tarihlerde neler oluyordu?
Sınıf mücadelesi
Amerikalı zihniyet tarihçesi Robert Darnton, "Büyük Kedi Katliamı: Aydınlanma Fransa'sında Düşünceler, İnanışlar" isimli kitabında ilginç bir olayı anlatıyor. (Koç Üniversitesi Yayınları)
Yaklaşık 1740'ta, bir Paris matbaasında, kapsamlı bir kedi katliamı gerçekleştirilir. Kalfalar ve çıraklar, çevredeki kedileri bellerini kıracak kadar döver, mahkeme kurarak yargılar ve asarlar. Sonra da yaptıklarını aylarca birbirlerine anlatıp anlatıp gülerler.
Bugünden baktığımızda vahşice bulduğumuz bu olayın arkasında acaba ne vardı?
Darnton, dönemin burjuva sınıfında yeşeren evcil hayvan sevgisinden söz ediyor. İşçiler, özellikle de çıraklar açlıklarını yemek artıklarıyla yatıştırmaya çalışırken, matbaacının şişman karısı, Gri adlı kedisini, lezzetli yiyeceklerle besliyordu.
İşte size düşmanlık üreten bir sınıf ayrımı... İşçiler matbaacıyı oyuna getirip işyerini kedilerden 'temizleme' izni aldıklarında, önce Gri'yi ortadan kaldırmışlardı.
Sabaha kadar miyavlayarak, zaten yorgun olan çalışanları uyutmayan kediler, işçilerin gözünde burjuva sınıfını temsil ediyordu.
Kedileri döverken, yargılarken, öldürürken aslında kendilerini hor gören, aç ve açıkta bırakan burjuvalardan intikam alıyorlardı.
Huzurlu toplum kurma çabası uzun vadede Osmanlı'nın çökmesine yol açarken, sınıfsal gerginlik aynı süreçte Avrupa'ya çağ atlatmıştı.
Bir soruyla bitirelim: Modaya uyup Golden Retriever cinsi köpek alan... Sıkıldıklarında ise bu uysal köpekleri sokağa atanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?