Bir politikacının, faraza "Kadın herkesin içinde kahkaha atmayacak, hareketlerinde cazibedar olmayacak" demesi, yakın zamanlara kadar canımı sıkardı.
Ancak bir süredir bu tür demeçlere kızmamaya başladım. Hatta müstehzi bir ifadeyle karşılıyorum. Çünkü bu söylemler ve müdahale çabaları, modern hayat karşısında aciz kalanların yaşadığı yenilgi duygusunun işareti de olabilir.
Volkan Ertit'in geçenlerde piyasaya çıkan "Endişeli Muhafazakarlar Çağı" isimli kitabını okuyunca, kafa karıştıran birçok şey yerli yerine oturdu.
Hatırlarsınız: Bir ara iştahla "Endişeli Modernleri" tartışmıştık. "Hayat tarzımıza müdahale edilecek" tedirginliği ciddiye alınması gereken bir yaygınlık göstermişti.
Sekülerleşme nedir?
Volkan Ertit ise, asıl endişe duyanların muhafazakârlar olduğunu söylüyor. Niye? Çünkü yüksek apartmanlardaki anonim yaşam, kapitalizmin dayattığı maddi ilişkiler, eğitimin yaygınlaşması, cep telefonu ve internet; kayalara vuran dalgalar misali dinin etkisini aşındırıyor.
Bilhassa yaşlıların gençler, erkeklerin kadınlar (kız kardeşleri, eşleri, kızları), esnaf ve sanatkarın ekonomik hayat üzerindeki kontrolü azaldıkça, muhafazakârlar derin bir tedirginlik duymaya başlıyor.
Şu sıralar Hollanda Radboud Üniversitesi'nde doktora yapmakta olan Ertit, "sekülerleşme" kavramına yoğunlaşmış bir din sosyoloğu…
"Sekülerleşme" deyince birçok kişinin tüyleri diken diken olur. Çünkü çoğunun kafasında, "sekülerleşme eşittir dinsizlik" şeklinde bir önyargı vardır.
Ertit, "Hayır, sekülerleşme dinsizlik değildir" diyor: "Sadece dinin toplumsal gücünün ve prestijinin azalması demektir." Nasıl? İmamların durumu bence güzel bir örnek. İnsanların yüzde 80'i köylerde yaşarken, imam çok önemli bir aktördü. Doğum, sünnet, nişan, evlilik, ahlak, hastalık, ölüm gibi hayatın kritik anlarında hep imam vardı. İmam kah eğitmen, kah psikologdu. Köyün resmi işlerinde bile payı vardı.
İmam-öğretmen çekişmesi
Tam da bu yüzden 1970'lere kadar romanlarda ve filmlerde "öğretmen- imam çekişmesi" yer almıştır. Ancak öğretmen, hiçbir zaman köy imamının alternatifi olamadı. Öğretmen tayini çıkıp gidiyor; köylü yine sorunlarını kendi dilinden anlayan imamla çözüyordu.
(Ara not: Niye Köy Enstitüleri muhafazakârları çok kızdırmıştı? Çünkü köye gelen öğretmen bu kez gitmeyecek, yetiştirdiği çocuklarla birlikte, babanın ve imamın otoritesine gerçek bir rakip olacaktı.)
Peki ya nüfusun yüzde 80'inin kentlerde yaşadığı günümüzde? İmamın köydeki işlevleri çoktan belediye, hastane, okul gibi kurumlarca yüklenmiş durumda.
Velhasıl imamın köydeki popülerliği ve saygınlığı kentte kalmadı. Yalnızca eğitimi ve genel kültürü değil, dini bilgisi de imamdan üstün sürüyle mümin var artık…
Volkan Ertit, flört ilişkisinden evliliklere, doğum istatistiklerinden kılık-kıyafetlere toplumdaki değişim örneklerini okurun önüne koyduğunda… "Şu modern dünyada bir muhafazakârın endişe duymaması hakikaten de mümkün değil" diyorsunuz.
Ancak "modern" ile "muhafazakâr", endişe konusunda bence birbirine "mütevazı" (paralel) değil. Endişeli modernin hedefinde adı-sanı belli yerli siyasetçiler var… Endişeli muhafazakâr ise soyut bir aktörü suçluyor: "Batı!"
Neyse… Merak ediyorum: "Kadınlar kahkaha atmasın" dendi diye, dolu dolu gülmekten vazgeçen bir kadın var mı şu ülkede?