Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Sonsuza yürüyüş

Eğer, "Kitap Okuyan Türkler" denilen azınlık grubundansanız, Oliver Sacks ismi size yabancı gelmeyecektir.
'Karısını Şapka Sanan Adam', 'Uyanışlar', 'Migren', 'Mars'ta Bir Antropolog' ve diğerleri... Birçok kitabı Türkçeye de çevrilen Sacks, 1933'te İngiltere'de doğmuş, ancak uzun yıllarını Amerikan üniversitelerinde ve sağlık kuruluşlarında geçirmiş bir sinir bilimci (nörolog).
Hastalarından yola çıkarak kaleme aldığı kitaplar sayesinde Sacks'ı dünya tanıdı. 30'a yakın dile çevrilen, ödüller kazanan, filme çekilen eserlerinde, beynimizin bizden habersiz çevirdiği dolapları, tekniğe takılmayan, lezzetli bir üslupla anlatıyordu.
Hafta içinde New York Times gazetesi onun bir mektubunu yayınladı. Sacks karaciğer kanseri olduğunu ve çok az ömrü kaldığını söyleyip, adeta okurlarına veda ediyordu.
Mektuptaki, metanetli olmaya çabalayan dokunaklı dil, hem hoşuma gitti, hem de hüzün verdi. İnternette biraz araştırdım. Tahmin edeceğiniz gibi, medyamızın Sacks'a ilgi gösterecek vakti olmamıştı.
Bari görevi ben üstleneyim. "Benim Hatım" başlıklı mektup şu cümlelerle başlıyor:
"Bir ay önce kendimi sağlıklı hissediyordum; hatta sapasağlam. 81 yaşımda hala günde bir mil yüzüyorum. Ama şansım yaver gitmedi: Bir süre önce karaciğerimde çok sayıda metastaz olduğunu öğrendim."

Muazzam bir macera

Sacks daha sonra çok sevdiği 18'inci yüzyıl filozofu David Hume'un ölüme yürürken duyduğu hisleri, kendininkilerle karşılaştırıyor. Bu arada "Benim Hayatım" (My Own Life) başlığını Hume'dan aldığını da öğreniyoruz. Ardından şöyle devam ediyor:
"Zihnimde ve bakış açımda ani bir berraklık hissediyorum. Lüzumsuz şeyler yapmaya vaktim yok. Kendime, çalışmalarıma ve arkadaşlarıma odaklanmalıyım... Artık her akşam haberi izlemeyecek, siyasete veya küresel ısınma tartışmalarına ilgi göstermeyeceğim.
"Bu ilgisizlikten ziyade bir kopuş: Yoksa hala Orta Doğu'yu, küresel ısınmayı ve artan eşitsizliği ciddi biçimde önemsiyorum. Ancak bütün bunlar, benim işim olmaktan çıkıp, geleceğe ait meseleler haline geldi artık. Yetenekli genç insanlarla tanışmak çok hoşuma gidiyor (bana biyopsi yapanlar ve metastaz teşhisini koyanlar bile.) Geleceğin emin ellerde olduğunu hissediyorum.
"Akranlarımın geçen on yıl içindeki ölümleri, vaziyeti fark etmeme yol açtı: Benim neslim artık kapıdan çıkıyor ve her ölümle birlikte sanki benim de bir parçam kopuyor, benden bir şeyler ayrılıyor.
"Bu dünyadan gittiğimizde, asla bizim gibi biri daha olmayacak. Kimse birbirine benzemez çünkü. İnsanlar öldüklerinde yerlerine yenileri konamaz: Doldurulamaz boşluklar bırakırlar geride. Eşsiz bireyler olmak, kendi yolumuzu bulmak, kendi hayatımızı yaşamak ve kendi ölümümüzü ölmek, hepimizin genetik ve sinirsel kaderi.
"Korkmuyormuş gibi yapamam. Ama baskın olan hissim minnettarlık: Sevdim ve sevildim. Bana çok şey verildi, ben de karşılığında çok şey verdim. Okudum ve gezdim ve düşündüm ve yazdım. Yazarlar ve okurlar arasındaki o çok özel ilişkiyi yaşadım.
"Her şeyden önemlisi, bu güzel gezegen üzerinde, duygulu bir varlık, 'düşünen bir hayvan' oldum. Sadece bu bile muazzam bir ayrıcalık ve maceraydı..."
Oliver Sacks'ın bir sözüyle bitirelim: "Konuşurken, ne düşündüğümüzü başkalarına söylemekle kalmayız; kendimize de ne düşündüğümüzü söyleriz."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA