Yeniden Genel Başkan seçilen Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "Elitlere saygım var, aydındır. Ama bir de elitistler var. Rakı sofralarında Türkiye'yi kurtarırlar. Bunlardan partiyi temizleyeceğim. Bunu herkes iyi bilsin. Bana çalışan adam lazım, rakı sofralarında konuşan adam değil. Elitizmi reddediyorum..." demesi, CHP Kurultayı'na damgasını vuran söz oldu.
Yirmi yıl kadar önce bir Genelkurmay Başkanı, "Boğaz'a karşı viski içip, ahkâm kesiyorlar" mealinde laflar etmişti. Askeri vesayete karşı gelenlere çakmak için en ucuzundan popülizm yapıyordu hazret.
Ama sanki kendisi çok mu farklıydı? O da Ankara'dan İstanbul'a geldiğinde, içkisini Boğaz'a nazır orduevinde yudumluyordu.
Günümüzde ise viskinin yerini rakı aldığına göre elitizm epey irtifa kaybetmiş demektir.
Ben hangi cenahtan olursa olsun yeme- içme üzerinden popülizm yapanlara kuşkuyla yaklaşırım. Çünkü söyledikleri çoğu kez aldatıcıdır.
Bu konu açıldığında hep şu örneği veririm çünkü çok öğreticidir: Turgut Özal, 1980'lerde "Çikita" marka muz ithal etti diye bazıları yaygarayı koparmıştı. Neymiş, Tonton zenginlere hizmet ediyormuş. Ama lüks meyve muz o günden itibaren normalleşti, uzun zamandır seyyar arabada bile satılıyor.
Adamın Boğaz'da mekânı, altında lüks arabası, yakasında parti rozeti veya omzunda apoleti varsa... Kendisi gibi olanlarla oturup "yüksek siyaset" adı altında fırıldaklar çeviriyorsa... Ha viski içmiş, ha rakı; ha ayran içmiş, ha şerbet; çay veya su... İnanın hiç fark etmez
Böyle konuşuyorum diye simgeleri önemsemediğimi sanmayın. O lafların içinde bazen keçiboynuzu lezzetinde doğruluk payı da vardır. Ancak lakırdıya takılmamak, o özü bulup çıkarmak gerekir.
'Kurtarıcı' tabandan gelecek
Peki, Kılıçdaroğlu'nun sözünde o pay var mı? Evet var. Anlatayım:
1920'lerde başlayıp Ağustos 2011'e kadar süren Askeri Vesayet döneminde asıl siyaseti hep ordu yürüttü... Şartlar buna izin vermediğinde de darbe yaptı.
Mekanizma böyle işlediği için asker ve sivil bürokratik elitin adeta doğal müttefiki olan CHP'nin sokakta siyaset yapmasına gerek olmadı.
Sağ partilerin üyeleri sokak sokak, ev ev dolaşarak oy toplamaya çalışırken... Çoğu CHP'li yan gelip yatar, "Atatürk, laiklik, çağdaşlık" demenin yeteceğine inanırdı. Yetmediğinde zaten ordu hazırdı.
Askeri Vesayet geri adım attığında o çevreler ne yapacaklarını bilemediler. Çünkü sokak siyasetine alışkın değillerdi. Yemek masasında siyaset konuşmayı, seçim zamanı üç- beş afiş asmayı, biriki nutuk atmayı yeterli sanıyorlardı. Aptal olduklarından değil elbette, ihtiyaç duymadıklarından...
Yıllardır değindiğimiz sokak siyasetinin önemini, Kılıçdaroğlu nihayet kavramış olmalı ki parti için çalışmayanları saf dışı bırakmaktan söz ediyor.
Ancak şunu da bilmek gerekir: Kemal Bey, CHP'de değişimi başlatabilir ama sonuna erdiremez. Yani dönüşümü sağlayamaz.
Ne zaman ki siyaset toprağını tırnaklarıyla kazarak tabandan tavana yükselen bir üye, partiye genel başkan seçilir... İşte o zaman CHP zaten seçimlerde başa oynayacaktır.