Bugün Köşk seçimi var. 1982'deki Kenan Evren dayatmasını saymazsak, halk Cumhurbaşkanını ilk kez kendi seçecek. Peki, düşünün bakalım, bugün başka ne var? Hani bundan bir ay kadar önce de vardı. Evet, hatırladınız: Bugün "Dolunay" var! Üstelik bu aralar dolunay çok da görkemli görünüyor. (Tabii eğer bulutlar izin verirse...)
Herkes gibi benim de Aya ilişkin unutamadığım birkaç olay var elbette. Bunlardan biri 1969'a uzanıyor. Tam olarak 20/21 Temmuz. İnsanın Ay'a ayak bastığı gün...
Büyüklerle birlikte radyodan dinlemiştik. Ay'dan ABD'ye, ABD'den Türkiye'ye... Ay'da yürümeye başladığında, "Bir insan için küçük ama insanlık için dev bir adım" demişti Neil Armstrong.
Sevinmiştik elbette ama çocuk olduğumuz için niye sevindiğimizi de tam olarak bilmiyorduk.
"Eller Ay'a, biz yaya..." tabirinin Türk milletinin sözcük dağarcığına girmesi o günden sonra mı olmuştu? Bilmiyorum.
Ama şurası bir gerçek ki sadece Batı'nın teknolojisi karşısındaki geriliğimizi değil, bundan duyduğumuz ezikliği de en iyi anlatan vecizelerden biridir.
Ay'la ilgili beni tam yüreğimden vuran sözü ise bir ilkokul arkadaşım söylemişti. Öğretmen, Ay'a ayak basılmasının bizlerde ne gibi duygulara yol açtığını sormuştu.
Bunun üzerine bir arkadaş, "Masallarda anlatılan Ay artık bitti; bundan sonra Ay ile ilgili hiçbir masalı eskisi gibi dinleyemeyeceğiz" demişti.
Asında masal dinleme çağı geçeli yıllar olmuştu. Demek ki o yaşta bile nostalji duygusunu taşıyor, daha da küçük olduğumuz, sorumluluklarımızın çok daha az olduğu bir döneme özlem duyuyorduk.
En iyi nereden görülür?
Acaba dolunaya olan merakım o zamandan mı kalma diye hep düşünürüm. Şartlar uygunsa, dolunay çıkacağı gün bir telaştır başlar. Dolunayı nerede karşılamalı?
Dolunayın bütün görkemi ilk yarım saattedir. Kocaman bir baklava tepsisi doğudan yükselmektedir. Ancak dakikalar geçtikçe görüntü normalleşir, karpuzlu balkon lambasını andırır.
Dolunayla ilgili unutamadığım anım ise Marmaris Bozburun'dan... Tepenin dibinde olduğumuz için çıkıştaki tepsiyi kaçırmıştık. Ancak sebat ettik, sabaha kadar oturup ödülümüzü aldık: Ay kocaman bir olgun kayısıyı hatırlatarak denizde battı! Şahaneydi.
Ay benim hayatıma ayrıca Latince kökeniyle de girdi: Yani çocukları sevinçten çıldırtan çarpışan arabaların, dev aynalarının mekanı olan "lunapark" olarak... ("Luna" Latincede "Ay" demek.)
Yıllar geçip de daha ciddi konulara, mesela psikolojiye ve tarihe merak sarınca, "delirmiş, çıldırmış, kafayı yemiş" anlamındaki "lunatik" (lunatic) ile tanıştık. Eski Roma'da başta epilepsi hastaları olmak üzere delilere "lunaticus" (Ay çarpmasına uğramış) denirmiş. Kelime oradan geliyor.
Asırlar boyu bilhassa dolunayın insandaki deliliği ortaya çıkardığı veya delileri azdırdığı düşünülmüştür. Yanlış dahi olsa saçma bir düşünce değil: Madem Ay çekim gücüyle denizde gelgite neden oluyor, niçin insanları da etkilemesin?
Şu dolunay gününde, bakalım nasıl bir sandık sonucu alacağız?