Eski fıkradır ama her dem geçerlidir: Basın maliye bakanını yerden yere vuruyormuş. Adamın canına tak demiş. Gazetecileri bir gölün kenarına toplamış. Ve gölü yürüyerek geçmiş.
Ertesi gün gazeteler haberi şöyle vermiş: "Bakanın yüzme bilmediği ortaya çıktı..."
Bu fıkrayı hatırlamama Burhan Kuzu neden oldu. TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, HSYK tasarısına ilişkin tivitlerine gelen tepkilere kızarak şöyle yazmış:
"Yazdığım tweet'lere ve görüşlere mantıklı cevap vermekten aciz kalan kimi kazmalar, alay ve küfür yolunu seçiyorlar. Misliyle iade ediyorum..."
Bir kere şunu belirtelim: "Twitter" öyle bir alan ki dünyanın en sakin, kendine en hâkim insanını bile çileden çıkarır. Sinirlendirerek, gereğinden fazla konuşmasına yol açar. Adama "kazma" dedirtiverir. Haklıyken, kabahatli duruma düşürür.
Kuzu boşu boşana tivitçilerden mantık, bilgi, sağduyu bekliyor. Eğer tanınmış bir siyasetçiyseniz... Karşınıza devasa bir 'ortak zekâ' dikiliyor. Cem Yılmaz olsanız fark etmez: Canınıza okurlar.
İnsanların birey olarak Twitter'a ilgi göstermesini anlıyorum elbette... Benim anlamadığım Meclis'teki siyasetçilerin durumu.
Türkiye'deki seçim sistemi, sadece bir kişinin seçildiği "dar bölge sistemi" değil. Dolayısıyla Twitter'da kişisel propaganda yapmak bir işe yaramıyor.
Mevcut sistemde aslında tek seçmen var: Parti başkanı! (Buna karşılık Twitter belediye başkan adayları için çok daha uygun.)
Ben parti başkanı olsam, istisnasız bütün partililerin Twitter'da Hayatta Kalma kursundan geçmesini şart koşardım.