Son günlerde eski yazılarıma bakma ihtiyacını duyuyorum... Çünkü olaylar kendini tekrar ediyor... Biraz ekleme-çıkarma yaparak, birkaç tarih ve ismi değiştirerek yeniden yayınlamak mümkün.
Mesela "fitne" kavramının gündelik siyasette nasıl kullanıldığını ele almışım bir yazıda... (19 Haziran 2012)
Biliyorsunuz varlığı ortada olan bir çekişmeyi, aslında yokmuş, hayalmiş, uydurmaymış gibi göstermek isteyenler kullanıyor bu kavramı...
Hatırlarsınız. Hani Başbakan Erdoğan, ABD'de yaşayan Fethullah Gülen'e "Türkiye'ye dön" çağrısında bulunmuştu da; konuşmayı yaptığı stat alkıştan inlemişti.
Bunun üzerine "Başbakan fitneye son verdi" diye yazılar kaleme alınmıştı.
Ancak Gülen, çok teşekkür ettiğini, şartlar uygun olmadığı için dönmeyeceğini belirtmişti.
Ondan sonra ne mi oldu? Bu sefer de, "Hocaefendi fitneye geçit vermedi" denildi.
Ve kılıçlar çekildi
Onca olaya, onca örneğe karşın, AK Parti ile Cemaat arasında bir çatlağın olmadığını iddia edenlere karşı o zaman şöyle demişim:
"Başbakan'ın çağrısına, 'Dönmeyeceğim' diye cevap vermesi, çatlağın bizzat Hocaefendi tarafından ilan edilmesi değil mi?"
O günden bu yana yaklaşık bir buçuk yıl geçti. Başbakan Erdoğan dershanelerin kapatılacağını duyurunca... Fitne söylemi tedavülden kaldırıldı ve kılıçlar çekildi.
Sağdan soldan, filmlerde olduğu gibi, "Durun siz kardeşsiniz..." tadında sözler duyuluyor. Ama boşuna... Başbakan Erdoğan artık geri adım atmaz.
Çünkü sanırım Cemaat'in geldiği noktayı, sadece kendi iradesine taş konulması olarak değil; aynı zamanda bir devlet meselesi olarak da görüyor.
Mavi Marmara ayrışması... Oslo görüşmelerinin sızdırılması... Hakan Fidan'a karşı 7 Şubat hamlesi gibi olayları, sadece kendisine değil, devlete de çelme takma çabası olarak algılıyor.
Yani birileri "Durun, kavga etmeyin" dese de... Türkçe deyimiyle ok yaydan çıktı... Batılıların kullandığı tabirle Rubicon ırmağı geçildi.
Belgenin verdiği mesaj
Dikkat ederseniz, Hocaefendi'nin sözleri de giderek sertleşiyor. Çünkü Başbakan Erdoğan'ın söylediklerinde gayet ciddi olduğunu, geri adım atmayacağını çoktan anladı.
2004 yılına ait MGK kararının yayınlanması bize bir şeyi daha gösteriyor:
Gülen meselenin Erdoğan ve AK Parti ile sınırlı kalmadığını... İşin içinde bir devlet kaygısı bulunduğunu da anlamış durumda.
Yani verilen mesaj dokuz yıl önceyle ilgili değil: Kadük kalmış olan MGK kararını yayınlayarak, AK Parti'yi, dershane hamlesi için "askerle anlaşmış" olmakla suçluyorlar.
Dershanelerin kapatılması Cemaat'i bitirmez elbette. Ancak kendini yenileme konusunda esaslı bir darbe alacaktır.
Parti ile Cemaat arasında kararsız kalanlar veya ikili oynayanlar da, bu hamleden sonra, "Meğer güç o taraftaymış" diyerek Cemaat'ten uzaklaşmaya başlayacaklardır.
Ne de olsa halkımız güçlü olanı sever.