Ortalama vatandaşın bir özelliği de kavram ve kurumları düşünürken insandan hareket etmesidir.
Mesela devleti bir insan gibi tasavvur eder. "Devletin şefkatli kolları" kalıbını kullanır.
Asıl değinmek istediğim konu bağımsızlık...
Devlet bir insan gibi tasavvur edildiğinde, bağımsızlığa da insani bir değer veriliyor. Bu sebeple zincirlenmek ve zincirini kırmak gibi mecazlar kullanılıyor.
Mesela Türkiye'nin solcuları için NATO üyeliği bir bağımlılık halidir; bizi ABD'ye bağlayan zincirler kırılmalıdır.
Aslında sadece solcular değil, Kemalistlerin de çoğunluğu böyle düşünür. 1952'de NATO'ya üye olunarak Atatürk'ün tam bağımsızlık idealinden uzaklaşılmıştır.
Tabii olay başka türlü de görülebilir... İkinci Dünya Savaşı'nı kazanan Sovyetler Birliği, Orta Avrupa ülkelerini egemenliği altına alarak sosyalistleştirmişti.
Türkiye'deki yönetici sınıf ise benzeri bir duruma düşmek istemedi. Batı'ya yanaştı. Hatta NATO'ya girebilmek için Kore Savaşı'na beş bin asker gönderdi, yedi yüzden fazla şehit verdi.
Dünyanın bloklara ayrıldığı bir ortamda bağımsızlığın ne olduğu gayet tartışmalı bir durum. Bir ittifakın parçası olmak bağımlılık mı, değil mi?
Tartışmanın kritik ve pratik sorusu şudur: Türkiye, NATO'dan ayrılmalı mı, ayrılmamalı mı? Bu soruyu tartışmaya hevesli başkalarının da olduğunu görüyorum.