Taksim Gezi Parkı gerilimi ve ardından gelişen olaylar hakkında yapılan yorum ve değerlendirmelerin bazıları benim aklıma yatmıyor. Birkaç örnek vereyim...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Taksim olayları ile Arap Baharı arasında benzerlik kurmanın yanlış olduğunu, yabancı medyanın dikkatli olması gerektiğini söylemiş.
Gerçekten de bu olaylarla Arap Baharı arasında sadece yüzeysel bir bağlantı var... Aniden parlayışı, meydanda toplanma, twitter'la haberleşme gibi...
Yine de Batı medyasının çarpıtma katsayısı, bizimkilerin yanında devede kulak kalır.
Haberi görmeme bizde; haberi çarpıtma bizde; maksatlı haber bizde; yalan, iftira, abartma, azımsama bizde... Haksız mıyım?
Birçok arkadaş, Başbakan'ın, Taksim-Gezi konusunu niye Hülya Avşar ile görüştüğünü anlamıyor. "Ne alaka" diyorlar. Anlatmaya çalışayım:
İstisnasız bütün medya bu görüşmeyi haber yapacak. Gülücüklü görüntüler yayınlanacak.
Böylece bazı kesimler tarafından "dediğim-dedikçi" diye eleştirilen, hatta "diktatör" denilen Başbakan, bir anda "diyalogdan yana" ve "makul fikirlere açık" bir siyasetçi olacak.
Bence, akil insanlar olayında da kullanılmış olan, gayet akıllıca bir taktik.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in, "Gezi Parkı için referandum yapabiliriz" dediğini duyunca şaşırdım.
O referanduma kimler katılacak:
Bütün Türkiye mi? İstanbullular mı?
Rumeli yakasında oturanlar mı?
Bu kategorilerin hiçbiri anlamlı değil: Rize'deki veya Antalya'daki vatandaş ne bilir Gezi'yi? Onlar bilmez de hayatında Boğaz'ı, Adalar'ı görmemiş, bir yakadan diğerine geçmemiş İstanbullular mı bilir?
Rumeli yakası veya Beyoğlulular oy verecekse, milyon kere Taksim'i harmanlamış olan biz Kadıköylüler ne olacağız?
Referandum ulusal sorunlar içindir, "bu tip" yerel sorunlar için başka yöntemler var...
Vesayet döneminde asker, açık veya örtülü darbelerle beğenmediği hükümetleri iktidardan indirirdi.
Bu sebeple, sandık, çoğunluk ve milli irade kavramları demokrasi için çok önemliydi.
Ancak aynı kavramları Gezi Parkı meselesinde kullanmak çok yanlış... Artık çoğulculuk, katılım, diyalog önemli...
Bu bağlamda en yersiz slogan "Erdoğan istifa" idi. Vesayetçi Kemalistler ve sosyalistler böyle yazınca... Tetikçilere de "Başbakanımızı yedirmeyiz" diyerek olayı saptırma fırsatı çıktı.
Halbuki işin özü, doğası gereği dayatmacı olan çoğunlukçu siyaset yerine, Başbakanı katılımcı demokrasiye davet etmekti.
Alın Erdoğan'ı, The Marmara Oteli'nin tepesine çıkartın: Beton yığınlarının arasında, insana biraz olsun nefes aldıran parkı o açıdan gördüğünde... Kendisi de istemez o sahte kışlayı dikmeyi.
Az ötede İstiklal Caddesi gibi kocaman bir alışveriş alanı (ve Demirören AVM) varken, Taksim'e bir tane daha AVM yapmanın gereği olmadığı niye anlatılmıyor?
90 kuşağının yaptığı çıkış, katılımcı demokrasi için büyük bir hamleydi. Sulandırıldı ama umut var.