Haber eğlenceli: Bülent Eczacıbaşı, holdingde konuşulan Yarı Türkçe - Yarı İngilizce dile karşı mücadele başlatmış. 'Uydurukça' dediği bu dili konuşanların 5 lira ceza ödemesini kararlaştırmış.
Songül Hatısaru'nun haberindeki bazı uydurukça örnekleri şöyle: İş ortağı yerine "third party", görevlendirmek yerine "assign etmek", odaklanmak yerine "focus'lenmek", çıktı yerine "hard copy", bağlam yerine "konteks", içerik yerine "kontent", bitiş tarihi yerine "deadline" vs. (Milliyet, 20 Mayıs)
Tahmin edeceğiniz gibi bendenizin de bu konuda bazı fikirleri bulunmakta...
Efendim, bu satırları yazarken, masamın üstünde tesadüfen 3 Mayıs günü yapılan 'Nejat Eczacıbaşı Anma Konseri'nin kitapçığı bulunuyordu. Hatırlarsınız; hani ünlü New York Filarmoni Orkestrası gelmişti.
Tabii şeytan yine dürttü. Ben de İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından hazırlanan kitapçığa şöyle bir göz gezdirdim. Ve "dünya prömiyeri", "teatral", "öğrenme üvertürleri", "formasyon", "triptik", "rotasyon" gibi kelimelerle karşılaştım.
Acaba, 5 liralık dil cezası, Bülent Eczacıbaşı'nın başkanı olduğu İKSV için de geçerli mi?
Türkçe hazmeder!
İşin gırgır yanı bir yana... Çoktan kaybedilmiş bir mücadeleye girmiş Bülent Bey... Beş lira değil, 50 lira kesse, bir süre sonra mücadele tavsayacaktır. Çünkü uydurukçayı hayat (yeni teknolojiler, yeni ilişkiler) dayatıyor.
Bence engellemeye çalışmak yerine, 'uydurukça'yı teşvik etmek gerekir... Böylece süreç hızlanır ve nasıl 'restaurant' artık restoran, 'show' da şov olarak yerlileştiyse... 'Wording'ler, 'soft copy'ler, 'layout'lar da yerlileşir.
Türkçeyi elbette savunmalıyız: Ama yasaklarla değil, yabancı tabirleri hazmetmesine yardım ederek yapmalıyız bunu...