Süreç şöyle işliyor: Başbakan Erdoğan bir şeye kızıp gümbürdüyor. Mesela Milliyet, 'İmralı Zabıtları'nı yayınlayınca, "Gazeteciliğiniz batsın" diyor.
O kadar! Başbakan diyeceğini diyor.
Başka eleştiriler de yapıyor. Ama sonra elindeki gücü, o medya organlarını yok etmek için kullanmıyor.
İşte o noktadan sonra devreye başka aktörler giriyor. Bazen biri, bazen ikisi birden:
1) Başbakan'ın yamacında konuşlanmış birileri, kraldan çok kralcı kesilerek (ve kim bilir daha başka hangi dürtülerle) başlıyorlar olayı kanırtmaya, bir kaşık suda fırtınalar koparmaya...
2) Bazı tecrübesiz medya patronları ise hemen panikliyor, "Eyvah başımıza iş açılacak..." kaygısıyla, kraldan çok kralcı kesiliveriyor.
Sonuç: Bu iki aktör yüzünden, mesleğinin gereğini yapan gazeteciler üzerinde terör estiriliyor: Korkutma, yıldırma, sindirme...
Her başbakan, kendisini destekleyecek medya organlarına ihtiyaç duyar. Bu normaldir.
Ancak bütün medyayı dikensiz gül bahçesi haline getirmek hiçbir başbakanın işine gelmez. Karşısında rakip olacak ki laf edebilsin, manevra yapabilsin.
İşgüzarlar ise Başbakan'a zarar veriyor.
Çünkü Milliyet'ten kopuşlar olsaydı, Erdoğan suçlanacaktı.