Amerikalı psikolog Abraham Maslow'un 'İhtiyaçlar Piramidi'ni bilir misiniz? Maslow, ihtiyaçları bir hiyerarşiye oturtmayı denemişti.
Piramidin en altında... Nefes almak, su içmek, karın doyurmak, seks yapmak gibi fizyolojik ihtiyaçlar yer alıyordu.
Bir üstünde güvenlik katı vardı: Sağlık, çalışma, barınma gibi ihtiyaçlardı bunlar.
Üçüncü katmanda sevgi ve bağlılık bulunuyordu: Aile, aşk, arkadaşlık, vb.
Dördüncüsü saygı katıydı: Başarı, itibar görmek, beğenilmek, kendine güvenmek...
Piramidin en tepesinde ise yaratıcılık, sorun çözme, önyargıların azalması yer alıyordu ki bu katmana kısaca "estetik" diyenler de vardır.
Orta sınıfın Ikea estetiği
Türkiye'deki orta sınıf, bir süre önce beş katlı Maslow piramidinin en üst katına ulaştı. Artık herhangi bir yatak değil, güzel bir yatak istiyor. İşlev kadar tasarımı da önemseniyor.
Bu değişimin bir göstergesi de Ikea'nın Türkiye'de birçok şube açmasıdır. Ikea otomobil alacak kadar para kazanan ama zengin de olmayan orta sınıfa tasarımcı eli değmiş eşyalar satar.
Türkiye'nin ihtiyacı
İşlevden estetiğe uzanan bu süreç, ikinci merhalesine ulaştı: İstanbul Kültür Sanat Vakfı, bu yıl 'Tasarım Bienali'ne start verdi.
Niye? Çünkü tasarım, ekonomisi büyüyen, üniversite mezunu artan Türkiye'nin önemli bir ihtiyacı durumunda...
Tabii tasarımın birçok alanı var: Mimarlık da tasarıma dahil, endüstriyel bir mala albeni katmak da... Yani tasarım deyince insanların aklına birçok şey geliyor.
Philippe Stark'lar nerede?
Bence yukarıda anlattığım algının da sonucu olarak, Tasarım Bienali'nde beklediğini bulamayanlar oldu.
Sergilere gelen birçok meraklı... Retro sandalyeler, ultramodern aksesuvarlar ya da hayran kalacakları bina maketleri görmeyi bekliyordu. Bulamayınca şaşırdılar. Hayretle birbirlerine sordular: "Philippe Stark ya da Karim Rashid yok mu yani..."
Ve meslek erbabı... Onların bir kısmı da, örneğin mimar Emre Arolat'ın küratörlüğünü yaptığı Musibet adlı sergiye bir anlam veremedi. Çünkü serginin meselesi, yeni mimarlığın sunulması değil, o yaratıma şekil veren fikirlerdi.
Bütün bunlar çok tanıdık bir eleştiriye yol açtı: "Tasarım Bienali, Vakfın diğer etkinlikleri yanında sönük kalmış..."
Bu bir fikir sergisi
Geçenlerde İKSV Başkanı Bülent Eczacıbaşı ve Bienal Direktörü Özlem Yalım Özkaraoğlu ile birlikte, yüzlerce fikrin renk verdiği sergileri gezdik.
Net biçimde görülüyor ki bu Bienal, 'tasarlanmış nesnelerin sergilendiği' bir etkinlik değil... 'Tasarımı hangi ilkelere göre yapalım' sorusuna verilen cevapların sergilendiği bir alan.
Yani somutun değil, soyutun sergisi... Nesnelerin değil, fikirlerin gösterisi...
Ancak bizim Türkler... Soyuttan, fikirlerden, kavramlardan kaçıp... Somuta, hizmete, ürüne yönelirler...
"Nasıl bir gözlük tasarlayacağını anlatma bana... Yap gözlüğü, beğenirsem satın alıp takarım..." derler.
İKSV sadece sanat organizatörü değil, sanat öğretmeni de... Tasarımın felsefesini Türklere anlatabilmek için biraz daha kafa yormak gerekiyor.