Bugünkü siyasetsiz, hafif mi hafif sohbetimize başlamadan önce, okurlarımızın bayramını kutlayayım: İnşallah kazasız belasız, sağlıklı, mutlu, dilediğinizce bir bayram geçirirsiniz...
Lafa iyi dilekle başladım ya... Adet yerini bulsun diye söylemedim bunu: İstanbul'un tatilci orta sınıfı, dün Çanakkale yolunda o kadar çile çekti ki... Bu temenniye ihtiyacı var.
Hemen söyleyeyim: Ben mümkün olduğunca kitleyle birlikte hareket etmem. Mesela insanların tatil yörelerine akın ettiği günlerde, İstanbul'da olmayı severim. "Oh, kent bana kaldı" derim. Millet tatilden dönerken, ben tatile çıkarım. Böylece telaşsız, sakin, patırtısız, yaygarasız ortamların tadını çıkarırım.
Prensiplerini çiğnersin ha!
Düne kadar! Neredeyse bütün prensiplerimi çiğneyerek, Çanakkale'nin yolunu tuttum dün sabah. Hem de en yanlış yerden; Tekirdağ, Keşan, Gelibolu üzerinden gitmek üzere.
Kitleyle birlikte hareket etmenin kendine has gerekleri olsa gerek. Mesela yol planı yapar insan, değil mi? Trafik haberlerine dikkat kesilir: Nerede çalışma var, bilir...
O açıdan tecrübesiz olduğum için, bastım gaza, koyuldum yola... Önceleri her şey gayet iyiydi. Sabah 06.30'da Boğaz Köprüsü boştu.
Silivri'yi geçip Tekirdağ'a doğru ilerlerken "sarı sinyal" geldi: Araçlar yavaşladı, trafik ağır ağır ilerlemeye başladı. Neyse ki sorun ışıklarmış.
Onu geçtik de... Ya diğer ışıklarda ne olacaktı? Olacak olan oldu tabii: Yavaşlamalar, dur-kalklar... Emniyet şeridine dalanlara saydırmalar...
Deli Dumrul yaşıyor
Derken kâbus başladı: Malkara'ya doğru gelirken bir kuyruk daha... Bu kez vahim: Ya duruyoruz ya da milim milim gidiyoruz.
Siz deyin yarım saat, ben diyeyim bir saat sonra bir benzin istasyonu göründü. Durduk. Ortalık ana-baba günüydü. Akmayan trafikten gına getirenler, benzinliğe doluşmuştu.
Dükkâna girdik... Kadınlar tuvaletinin önünde en az on beş kişinin beklediği bir kuyruk vardı. Sıkışma işaretleri yüzlere vurmuştu.
Pompacı delikanlıdan kara haberi aldık: Buranın Deli Dumrul'u trafik ışığı değil, yol çalışmasıydı. Yandan dalanlarla birlikte ikiden dörde çıkan şerit sayısının teke inmesi gerekiyordu.
Peki, indi mi? İndi inmesine de, diş macununu tekrar tüpe sokmak için uğraşmayı tercih ederim.
Bitmemiş yolun davası
Üzülerek söylüyorum, geçen yılların kaymak gibi yolları, yamalı bohçaya benzemiş: Durakalka, hoplaya zıplaya gidiyorsunuz... Duble yol keyfi de mafiş: Her yerde çalışma var...
Bu satırları Eceabat yolu ile Çanakkale Savaşları Simülasyon Merkezi arasındaki çok şirin bir gözlemeciden yazıyorum. Ağaçların altındaki ahşap banklarda oturuyoruz. Kuşların cıvıltısı, az öteden geçen araçların gürültüsünü bastırıyor. (Orta sınıf zevkleri işte...)
"Orada ne işin var, gitsene yoluna" diyecek olursanız... Mümkün değil. Feribot kuyruğu kilometrelerce uzamış durumda ve kımıldamıyor.
Polis Haber sitesine göre beklemekten sıkılanlar, paçaları sıvayıp denize girmiş... Haberi kaleme alan arkadaş, satır arasında, "toplam 5 feribotla" hizmet veren GESTAŞ'ı suçluyor. (Şirketin sitesine baktım: Bütün bunlar yaşanmıyormuş gibi reklama devam ediyorlar.)
Bu gidişle karşı kıyıya ya gece yarısı geçeriz ya da siz bu satırları okurken...