Şanghay Beşlisi lafını duyunca geçmişe uzandım... 2007 başlarında henüz Ergenekonculuk kavramı bilinmiyordu. Ancak darbe yapmak isteyen birileri bulunduğu hissediliyordu. Onların temel siyasi ideolojisinin 'Avrasyacılık' olduğuna ilişkin işaretler vardı.
Avrasyacılık elbette dünya dengeleriyle bağlantılıydı. Mesela Almanya'nın eski Dışişleri Bakanı Joschka Fischer, 2007 başlarında Kanada'da verdiği bir konferansta şöyle demişti:
"Türkiye önümüzdeki dönemde Ortadoğu'da çok önemli bir oyuncu haline gelecek... Avrupa Birliği liderleri Türkiye'yi kucaklamalı ve en kısa sürede Birliğe almalıdır. Türkiye'yi almamak siyasi miyopluktur... Avrupa'nın ittiği bir Türkiye'nin, Rusya'ya doğru kaymakta olduğunu görmek gerekir."
O dönem Milliyet'in Washington temsilcisi olan Yasemin Çongar, "Rusya'nın etki alanına girmiş askerler var"diyordu. (Radikal, 21 Mayıs 2007) Yani ABD, bizim genelkurmayı böyle görüyordu.
Stratejik bakış
2009'da durum biraz daha belirgin hale gelmişti. Emekli tuğgeneral Nejat Eslen ilginç strateji yorumları yapıyordu. Bunlardan birinde özetle şöyle demişti:
"1) Ergenekon basit bir çete operasyonu değildir. Bu süreç dünyanın ve Ortadoğu'nun değişen dinamikleriyle ilgilidir.
2) Çok kutuplu bir uluslararası sistem oluşuyor. Küresel ekonominin ve jeopolitiğin ağırlık merkezi Atlantik'ten Pasifik'e kayıyor. Küreselleşmenin etkin aktörleri çoğalıyor.
3) Krizden Çin ve Hindistan gibi ekonomiler avantajlı çıkacak. ABD ise güç kaybedecek.
4) Çeşitli nedenlerle (nüfus, coğrafya, vs) Avrupa Birliği, Türkiye'yi bünyesine kabul edemez.
5) ABD ise Türkiye'yi Ortadoğu için bir Ilımlı İslam modeli haline getirmeye çalışıyor.
6) O halde dengeler değişirken, Türkiye de tehdit ve fırsat değerlendirmesini Avrasya bağlamında yapmalı." (Radikal, 21 Ocak 2009)
Genelkurmay'da yeri var
Avrasya Seçeneği... Türkiye'nin Batı âleminden uzaklaşarak... Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan'dan oluşan Şanghay Beşlisi'ne (Özbekistan da katılınca adı 'Şanghay İşbirliği Örgütü' oldu) ve İran'a yaklaşmasını öngörüyordu...
Dikkatinizi çekerim: Basit bir fikir jimnastiği değildi karşımızdaki... Bu düşünce daha önce dönemin MGK Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç tarafından 2002'de dile getirilmişti.
Önemli bir soru
Artık toparlayalım mı?
Türkiye'nin siyasi eliti içinde Avrasyacı bir damar var. Avrasyacıların kapitalizm ile temel bir derdi bulunmuyor. Sermaye sınıfına karşı değiller.
Onlar esas olarak demokrasiden ve liberal değerlerden hoşlanmıyor. Rusya'daki Putin ya da Çin'deki Komünist Parti otoriterliğine benzer bir biçimde... Türkiye'nin yönetimi kendi ellerinde olsun istiyorlar...
Ben buna "Sopalı Kapitalizm" adını veriyorum. (Bu bağlamda, demokrasinin işlediği serbest piyasa ekonomisine ise "Havuçlu Kapitalizm" diyebiliriz.)
Düşünelim: Avrasya Seçeneği illa da laikçi otoriterliği mi gerektirir? Bunun muhafazakâr sürümü de olamaz mı?
Kıssadan hisse: 'Şanghay' ya da 'Avrasya' dendiğinde, şakacıktan da olsa dikkat kesilin. Böyle laflar durup dururken ortalıkta dolanmaz.