Olaylara, Frenklerin "wishful thinking" dediği, dilimize "hüsnükuruntu" diye çevireceğimiz bir mantıkla bakanlar ne kadar da çok...
Dün kolay bir soru sormuştum: "Sadece" Abdullah Gül'ün ve Tayyip Erdoğan'ın aday olacağı bir seçimde... Gülen Cemaati enerjisini hangisi için harcar?
Elbette hayali, spekülatif, faraziyeden ibaret bir soruydu bu... Yine de gelen mesajlardan, bundan hiç mi hiç hoşlanmayanlar olduğunu anladım.
Hatta işi iyice abartıp... Ortaya böyle bir soru atmanın "fitne" olduğunu söyleyenler dahi çıktı. (Not: Böyle bir suçlama yapmak "sus, konuşma" demektir. Bir dönem kendilerine demokrat diyenlerin vardığı noktaya bakın! Hoş onlar da artık kendileri için bu sıfatı kullanmamayı tercih ediyorlar...)
Geçmiş öğreticidir
Neyse. Madem iş bu noktaya vardı... Ben de sorulara bile tahammül edemeyen arkadaşlara 5 yıl öncesini hatırlatayım...
Yıl 2007... 367 hokkabazlığı ile AK Parti'nin Köşk adayı olan Abdullah Gül'ün önü kesilmişti. Cumhuriyet mitingleri, 27 Nisan bildirisi derken erken seçim kararı alınmıştı.
AK Parti yüzde 47'yle büyük bir başarı kazanınca, birçok kişi "Tamam, Gül'ün önünde bir engel kalmadı" demişti...
Ama o da ne? Ankara kulisleri, Başbakan'ın statüko ile uzlaşmaya gideceği iddialarıyla çalkalanıyordu.
Niye? Çünkü Başbakan Erdoğan, ne "Adayımız yine kardeşim Gül" diyordu... Ne de kendisi aday oluyordu... Kararın sarkması, statükoyla mutabakat aradığının kanıtı olarak yorumlanıyordu.
Tam o sırada Abdullah Gül ortaya çıktı. "Meydanların sesine kulağımı tıkayamam" diyerek aday olduğunu açıkladı.
Bu çıkıştan rahatsızlık duyan sadece statükocular değildi. Aklında başka planlar olan Başbakan Erdoğan da bozulmuştu.
Gül'ün hayırlı fitnesi (!)
Şimdilerde siyasete sadece fitne gözlüğüyle bakanların mantığını, o günlere taşırsak ne deriz? Abdullah Gül'ün yaptığı bal gibi fitneydi!
Ama tarih, bu yorumun yanlışlığını gösterdi. Başbakan başlangıçta rahatsızlık duysa da, Cumhurbaşkanı ile gayet uyumlu çalıştı. Birlikte çok önemli dönüşümlere imza attılar.
Buna da bir örnek vereyim: Geçen yaz GK Başkanı ve Kuvvet Komutanları hep birlikte emekliliklerini isteyerek büyük bir kriz çıkarmaya çalıştı.
Eğer Gül'ün yerinde bir "mutabakat cumhurbaşkanı" olsaydı, olayın nerelere varacağını düşünebiliyor musunuz? Halbuki Gül-Erdoğan ikilisi, sorunu saatler içinde çözüverdi.
Ya Başkanlık seçimi olursa?
Ben de, Hüseyin Çelik gibi düşünüyorum: Başbakan, Köşk'e aday olduğunu açıklarsa, Abdullah Gül ona rakip olmaz.
Ama neticede bu da bir tahmin... Siyasi olayları hüsnükuruntuyla değil, vuku buldukları ortam içinde değerlendirmek gerekir.
Tekrar malum 'kolay soru'ya dönersek... Eğer 2014'te "Cumhurbaşkanlığı" seçimi yapılırsa... Gülen Cemaati, Erdoğan'ın Köşk'e çıkmasını... Buna karşılık Gül'ün ya da mesela Bülent Arınç'ın, başbakan olmasını tercih edebilir...
Peki, Yeni Anayasa ile mekanizma değiştirilir de, 2014'te "Başkanlık" seçimi yapılırsa? Öyle bir durumda Cemaat, Erdoğan'ı desteklemeyebilir... Unutmayalım: Köşk sathı mailine (eğik düzlemine) girdik. Paldır küldür yuvarlanıyoruz. Bundan sonra siyasetin tek bir şifresi var: 2014...