Mayıs 2006'daki Danıştay Saldırısı, süreci başlatan bir işaret fişeği gibiydi. Acaba 28 Aralık 2011 akşamı meydana gelen Uludere Faciası da bir işaret miydi? Artık hiç istemediğimiz türden bir olaylar zincirini yaşamak zorunda mı kalacağız?
Hükümet-Genelkurmay ahengi içinde süren askeri operasyonlar, PKK'yı fevkalade zor durumda bırakmışken... Jetlerin 34 Kürt köylüsünü imha etmesi, bütün havayı değiştirdi.
O günden sonra operasyonlar bıçak gibi kesildi. Askeriye ve Hükümet bu olayın başlarına nasıl geldiğini araştırıyor.
Bence Uludere bir "hata" değildi. İşin içinde (en az) bir yabancı devlet ve onunla işbirliği yapan (henüz dokunulmamış) Ergenekoncular vardı.
***
MİT Müsteşarı
Hakan Fidan'ın... Eski müsteşar
Emre Taner ve eski müsteşar yardımcısı
Afet Güneş ile birlikte... Özel Yetkili Savcı tarafından ifade vermek üzere telefonla
İstanbul'a çağrılmasını da... İster istemez bu atmosfer içinde değerlendirmek gerekiyor.
Uludere sabotajında, "
PKK'nın üzerine böyle yoğun biçimde gitmeyin..." mesajı vardı.
İşin ilginci, bugünkü durum da
aynı kapıya çıkıyor: "
KCK'yı çok boyutlu biçimde soruşturmak" gibi... İlk bakışta takdirle karşılanacak bir yargı çabası...
PKK ile '
Oslo Görüşmeleri'ni yapmış, muhbir ve ajanlarla örgütü izlemiş kadroları töhmet altında bırakırsa... Buradan çıkan mesaj, "
PKK'ya fazla dokunma..." diye okunur.
Dahası var: Hatırlarsanız, Fidan, MİT'in başına geçtiğinde,
İsrail ona karşı olduğunu açıkça ifade etmişti. Bugünkü bilek güreşinde İsrail'in payı var mı? Bilmiyoruz.
Ama ne fark eder? Bu noktada gerçekler değil,
algılar önemli: Bazı çevreler olayı, "
Adamların parmağı nerelere uzanıyor" diye yorumladı bile...