Romy Schneider'ın oynadığı, "Naklen Ölüm" ('La Mort en Direct') adlı filmi izleyene kadar, porno dendi mi aklımıza cinsellikten başka bir şey gelmezdi.
1980 tarihli filmde, Schneider ölmekte olan bir kadını (Katherine) canlandırıyordu. Harvey Keitel'ın oynadığı Ronny ise beynine yerleştirilen bir cihaz sayesinde, Katherine'in her anını TV için gizlice kameraya çekiyordu.
Ölmekte olan bir kişinin anbean izlenmesi... Bir porno çeşidini daha öğrenmiştik.
Haftanın ilginç olaylarından biri... İşadamı Cem Boyner'in "CeoLife" adlı dergiye anlattığı bir av anısı karşısında, kendimi bir tür ölüm pornografisi okuyormuş gibi hissetmem oldu.
Afrika'daki Miombo Ormanı'nda bir bufaloyu nasıl avladığını şöyle anlatıyordu Boyner:
***
"Tetiği çektim, sol omuz başına isabet. Omzu kırıldığı için üzerine basamıyor sol ön bacağının. Mermi omzu kırıp mutlaka kalbine isabet etti ama hemen düşmeyecek.
"Bir an bizi görüyor ve üzerimize dönüyor. (...) Bu kez tam göğsünün ortasına atıyorum. Tam isabet. Hala geliyor. Artık aramızda 20-25 metre var. Mekanizmayı kurup bir tane daha atıyorum. Bu da tam hedefte. Kalbi, ciğerleri; mutlaka!
"(...) Sarsılıyor ama devam ediyor üzerimize gelmeye. Son kurşunu da kalbine yapıştırıyorum. Ama bufalo artık kanla değil adrenalinle koşuyor. Bitecek pili, elbette düşecek ama bizi temize havale ettikten sonra.
"Çoktan düşmesi gerekirdi. Çalışan kalbi kalmadığına eminim. Beynine nişan alsam? Ama daha 15 metre var. İp gibi dümdüz gelmiyor ki kafası sürekli hareket halinde. O koca kafada yumurta büyüklüğündeki beyni ya tutturamazsam?
"Ben bizi yok etmek üzere üzerimize doğru koşmaya devam eden bufaloyu beyninden vurmanın hesaplarını yaparken, rehberimiz
Nat onu ayağından vurdu. Böylece koşmasını engellemek istiyordu."
***
Hemen söyleyeyim: Hiç tüfekle avcılık yapmadım. Ancak soyu tehlikede olanlar hariç, hayvanların avlanmasına karşı değilim.
Marketten aldığı pirzolaları, tavukları afiyetle midesine indirenlerin, avcılara laf etmesini iki yüzlü bulurum. Bir de bu modelin, kırmızı eti reddeden ama balıkları lüpleteni vardır: Koyunun, dananın canı can da, balığın değil mi?
Ama "
üslup meselesi" işte: Boyner'in anlatımını okuyunca, midem şöyle bir döndü. Rehber Nat'ın bufaloyu ayağından vurması ise kurban bayramında, kaçmasın diye boğanın ayağını satırla kesenleri hatırlattı ki ığğğ...
İspanyol felsefeci
Ortega y Gasset'in "
Avcılık Üstüne" adlı kitapçığını okumuştum: Sadece bir avcılık güzellemesi değil, aynı zamanda içimizdeki vahşinin itirafıdır.
Ancak kitapta, Boyner'inkini andıran bir üslup ya da o üsluba yapılan bir övgü yoktu.
Halbuki
mizahi bir üslup seçebilirdi: Mesela şöyle: Miombo'da yürüyorduk... "Bufaloyu gördün mü, kamyon kadardı" dedi arkadaşım. "Hayır" dedim. Devam ettik. "Hey..." dedi az sonra, "ne şahane antiloptu; gördün mü?" Görmemiştim, "Yoo" dedim... Bozulmuştum doğrusu. Derken yine seslendi: "Cem gördün mü?" Bu kez hazırlıklıydım: "Evet, gördüm" dedim. Çok şaşırdı: "Madem gördün, niye üstüne bastın?"