Olay 1: Sekiz Türkü ve bir Yunanlıyı öldüren yeni kuşak Nazilerin, bu işleri Alman derin devletinin gözetimi altında yaptıkları ortaya çıktı.
Somut bir ilişki bu: Hitlerci militanlar saldırıyor... Bizdeki eski, askerci MİT'e tekabül eden Anayasayı Koruma Teşkilatı (Bundesamt für Verfassungsschutz) görevlisi olup biteni izliyor.
Olay 2: Ergenekon Davası kapsamında aranan Bedrettin Dalan, Almanya'da ortaya çıktı. Türkiye'ye teslim edilmesi istendi. Almanya işi yokuşa sürüyor. Dalan, "Alman kanunlarının koruması altındayım" diyor.
Olay 3: Almanya'da faaliyet gösteren Deniz Feneri e.V derneğindeki bazı yolsuzluklar... Alman yargısı tarafından AK Parti'nin, hatta Başbakan Erdoğan'ın üstüne yıkılmaya çalışılmıştı.
O dönemde askerci medya korkunç bir yaygara koparmış, "Ergenekon" ile "Deniz Feneri e.V" davalarını eşitlemeye çalışmıştı. Sanki ikisi denk olaylarmış gibi...
***
Başka olaylar da var... Örneğin Deniz Feneri e.V'deki mali aykırılıkları fevkalade önemseyen Almanya, PKK'lıların çoğunu tehditle toplayıp örgüte transfer ettiği milyonlarca euro'yu görmezden geliyor.
Bu tip tuhaf bağlantıların küçük bir örneğine ben de şahit olmuş ve burada yazmıştım:
Ergenekon ve
Balyoz davalarının fasa fiso olduğunu ispatlamak için didinen "angaje" gazeteci
Gareth Jenkins'e destek verenler arasında Alman
Friedrich Naumann Vakfı da var.
(Sabah, 19 Aralık 2010)
Almanya'daki liberal
Hür Demokrat Parti'ye yakın olan ve demokrasiyi savunduğunu söyleyen bu vakfın, darbeci zihniyete göz kırpması çok ilginç değil mi? Darbe hazırlığını
"girişim özgürlüğü" olarak görüyorlar herhalde.
***
Genellikle bu tip
negatif örneklere değiniyoruz. Peki ya
pozitif görüntüleri, tatlı dostlukları nasıl yorumlamalı?
Mesela
12 Haziran 2011 seçimlerine kadar, elindeki tüm medya organları aracılığıyla Ergenekon soruşturmasını sulandırmaya çalışan
Aydın Doğan'a, Temmuz 2009'da Almanların,
Federal Liyakat Nişanı vermesi...
Doğan Grubu ile
Axel Springer Grubu arasındaki ilişkilere, mesela
Bild gazetesinin Yayın Yönetmeni
Kia Diekmann'ın aynı zamanda Hürriyet'in yönetim kurulu üyesi olmasına girmeye gerek yok; ne de olsa küreselleşme çağındayız.
Yapboz oyunu gibi değil mi? Önce dağınık parçalar kafanızı karıştırıyor. Derken iki parça birleşiveriyor. Uyumlu başka parçalar bulduğunuzda da büyük resim ortaya çıkmaya başlıyor.