Rasim Özkanca, Bruno Barbieri'ye Borsa'da yoğurtlu karalahana sarması yedirmiş, iki Michelin'li İtalyan'ın şapkası uçmuş...
Birçok okurumuz bu tuhaf cümleyi herhalde anlamamıştır. Gelin düğümleri birlikte açalım:
Efendim, İstanbul Kültür Sanat Vakfı, Şişhane'deki Deniz Palas adlı eski bir binada konuşlanmış bulunuyor.
Vakıf, İstiklal Caddesi'nden buraya taşınırken, binanın en üst katı restoran olarak projelendirildi.
İşte "X" adlı bu restoranı Rasim Özkanca işletiyor.
Ancak Rasim Bey'in asıl ünü, Lütfi Kırdar Kongre Merkezi bünyesinde yer alan Borsa lokantasından geliyor.
***
Birinci ismin kim olduğunu anladık. Geçelim ikincisine...
Bruno Barbieri,
1962'de İtalya'nın
Bologna kentinin
Medicina kasabasında doğuyor.
Babası uzaklarda,
İspanya'da takılıyor. Terzi olan annesi ise bütün gün ev dışında çalışıyor.
Küçük Bruno yemekler konusundaki ilk bilgilerini birlikte yaşadığı anneannesinden alıyor. Erken dönem denemelerini ise kız kardeşinin damağında yapıyor.
Derken şans ona gülüyor ve
17 yaşında yolcu gemisi
Oceanic'in mutfağında işe başlıyor.
Dünyadan habersiz gariban bir İtalyan genci olarak önceleri çok zor günler geçiyor: "Geminin mutfağında
114 aşçı vardı. Bazı dönemlerde günde
20 saat çalışırdık. Herkes
İngilizce konuşurdu. Farklı bir gezegen gibiydi" diye anlatıyor o günleri.
Zeki bir genç olan Bruno, aşçılık becerilerini gemide geliştirdikten sonra
İtalya'ya dönerek ünlü şeflerle çalışmaya başlıyor.
Son dokuz yılda onu Çizme'nin şarap bölgelerinden
Valpolicella'daki
Villa del Quar otelinde görüyoruz. Bu şahane kır otelindeki
"Arquade" adlı restoranın şefliğini yapıyor.
Barbieri, Arquade'de gerçekten büyük bir başarı gösteriyor ve iki adet Michelin yıldızı kazanıyor.
***
Böylece geldik Michelin'e...
"Ne bu, otomobil lastiği mi" diyenler çıkacaktır. Evet o, lastik markası "
Mişlen"!
Lastik üreticisi Fransız firması Michelin'in desteklediği bir yol rehberi var. Bu rehberde seyahate çıkacaklara restoran önerileri yapılıyor.
Zamanla rehber o kadar ilgi çekiyor ki restoranlara not vermeye başlıyorlar. Ama bunlarınki tam bir sıfırcı hocalık. En fazla üç yıldız veriyorlar ki onu alan aşçı
Nobel kazanmış gibi oluyor.
İşte bizim Bruno Barbieri de Michelin'de iki yıldıza kadar çıkan gayet nitelikli bir aşçı. Ayrıca İtalyan restoranlarını notlandıran ünlü
Gambero Rosso (Kırmızı Kerevit) dergisinden de üç "Çatal" kazanıyor. Başarıları nedeniyle TV'deki aşçılık yarışması
Masterchef'in üç şeften oluşan jürisine davet ediliyor.
***
Bir süre önce Arquade'den ayrılan Bruno Barbieri yeni arayışlara girdi. Büyük olasılıkla önümüzdeki dönemde
Londra'da çalışacak.
Geçenlerde Türkiye'ye de geldi ve
17-23 Kasım tarihlerinde X restoranda sanatından örnekler sergiledi.
Rasim Bey, Bruno'yu bir ara Borsa'ya götürüp bizim yemeklerden tattırmış. Yoğurtlu karalahana sarması yiyen İtalyan şef,
"Bu ne olağanüstü lezzet" diyor!
"Peki Bruno'nun yemekleri nasıl" derseniz...
"Maceralı tatlar arayanlara öneririm" diyerek işin içinden sıyrılırım.
Israr edenlere ise şu örneği veririm: Jumbo karidese de, işkembeye de bayılırım. Bu ikisini, taze baharatlar eşliğinde kaynaştırmış bir şef, benden geçer not alır. Ama o ahengi kereviz sapıyla bozarsa...
Mamma mia!