Haberi biliyorsunuz: BDP ikinci olağan kurultayını Ankara'da yaptı. Kurultayda Selahattin Demirtaş genel başkan, Gültan Kışanak ise eşbaşkan seçildi.
Demirtaş'ın konuşmasında önemli noktalar var. Bunlardan biri de "Ergenekon" meselesi...
Önce şöyle diyor Demirtaş:
"Ergenekon denen derin yapılanma bizim katilimizdir. Ergenekon'un tasfiye edilerek sorumlularından hesap sorulmasını istemek belki de en çok bizim hakkımızdır."
Ardından da 'Eski Ergenekon'un yerine kurulmakta olan 'Yeni Ergenekon'dan söz ediyor:
"YAŞ toplantılarındaki oturma düzeninden 27 Nisan bildirisinin kaldırılmasına, Cumhurbaşkanı'nın tebrikleri kabul etmesinden Başbakan'ın esip gürlemesine, İsrail'e çekilen restlerden Libya'daki muhaliflere bavullar dolusu para aktarılmasına kadar her şey işte bu yeni Ergenekon'un inşası ile ilgilidir."
***
Önce şunu saptayalım:
Demirtaş doğruyu söylemiyor. Kürtçü siyaset, Ergenekon Davası'na hep uzak durdu. Soruşturmayı ve davayı desteklemedi.
Çok ilginç bir durumdu bu... Kürt siyasetçileri de öldüren bu yapının ortaya çıkarılarak yargılanması ve tasfiye edilmesinden yana olmaları gerekiyordu.
Ama olmadılar! Peki niye?
Çünkü Abdullah Öcalan liderliğindeki Kürtçü siyaset şöyle bir analiz yapmıştı:
"1) Türkiye'yi askerler kurmuştur...
2) Ulus devlete bugünkü şeklini onlar vermiştir...
3) Ülkede bir 'Vesayet Rejimi' vardır, yani son söz askerlerindir..."
Sonuç: "Siyasilerin varlığı hem ikincil, hem de gelip geçici olduğundan... Biz anlaşmayı askerle yapacağız."
***
Öcalan da, PKK da, BDP de hep bu analize sadık kalarak hareket etti. Tam da o sebeple ucu askeriyenin üst kademelerine kadar uzanacağı belli olan Ergenekon, Balyoz ve İnternet Andıcı soruşturmalarına "iyi gözle bakmadılar".
Çünkü bu davaların, vesayetçi-darbeci askerlerin gücünü azaltacağını ve başat role sivil iktidarı taşıyacağını görüyorlardı.
Ve ne yaptılar biliyor musunuz: Ergenekoncuları desteklediler! Tabii bunu apaçık değil dolaylı biçimde uyguladılar.
Örneğin 12 Eylül 2010 Referandum sürecinde "Boykot" kararı aldılar.
(Aslında "Hayır" demek istiyorlardı ama Kürt halkının gönlü, "Evet" demekten yanaydı. 21 Ekim 2007'deki Referandumda bunu açıkça göstermişti. Kürtçü siyaset açısından sandığa gidilmesini engelleyen 'Boykot', gayet parlak bir çözümdü.)
12 Haziran 2011 genel seçimlerine giden süreçte de yaklaşımları aynıydı: Uygun yerlerde CHP ve MHP'yi desteklediler, AK Parti'ye ise açıkça saldırdılar.
***
Ancak son gelişmeler, Kürtçü siyasetin ardındaki "analizi" berhava etti: Bundan sonra sivil siyaseti oyalayıp, askere göz kırpmaca yok!
Ne konuşacaklarsa Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan ile konuşacaklar. Dertlerini Meclis'te anlatacaklar. Yani muhatapları atanmışlar değil seçilmişler olacak.
Ne var ki buna hazır değiller. Düşünsenize: Daha haziranda, yani sadece üç ay önce gözleri, kulakları askerdeydi.
Asker, Hükümete şöyle okkalı bir "höt" dese, Kemalistlerin bayramına coşkuyla katılacak haldeydiler.
***
Şimdi ise Türkiye siyaseti hakkında yeni bir "analiz" yapmaları gerekiyor:
Eğer devletteki "iki başlılık" son buluyor... Yerini "tek başlı ve sivil" bir yapı alıyorsa... Kürtçü siyasetin tavrı nasıl olacak?
Bu soruya cevap vermeleri şart. Aksi halde "teorik" açıdan kılavuzsuz kalacaklar.
Bence yeni analizi ancak Abdullah Öcalan yapar ve kabul ettirir. "Artık muhatabımız AK Parti'dir" lafını ancak o edebilir.
Demirtaş, "Ergenekon" filan diyerek zaman kazanmaya çalışıyor. "Yeni Türkiye'nin yeni analizi" İmralı'dan geldiği gün, görün bakın nasıl değişecek.