Güncel siyaset üzerine kalem oynatan, özellikle de "Yeni CHP" hakkında gazetelerde yazan, TV'lerde konuşan siyaset bilimcilerin çoğu fena halde çuvallamış durumda.
12 Eylül 2010 referandum sürecinden ders almadıklarından, Kemal Kılıçdaroğlu'nu ve onun CHP'sini bir şey sandılar.
Bu siyaset bilimcilerin çoğu "sosyal demokrat" olduğu için, Kemal Bey'in bol keseden dağıttığı vaatleri, sosyal devlet projesinin gereği diye gördüler...
Binnaz Toprak ve Sencer Ayata gibi meslektaşlarının CHP'de yer almasından umutlandılar, "Yeni CHP"nin onlar sayesinde yükseleceğini sandılar.
Halbuki Kılıçdaroğlu'nun sosyal demokratlık filan yaptığı yoktu. Sadece Ergenekon zihniyetiyle ittifak kurmuş olan Süleyman Demirel'den aldığı tüyoları seçmene servis ediyordu.
"Nasıl olsa iktidara gelmeyeceksin, salla sallayabildiğin kadar" denmişti Kemal Bey'e. O da "karakterine cuk oturan" bu taktiği hevesle uygulamıştı.
***
Seçim sonrası gelişmeler de, bizim aymaz siyaset bilimcilerin enselerine şaplaklar indirmekte. (Bakınız,
NCIS dizisinde
Gibbs ile
DiNozzo ilişkisi.)
Boykot saçmalığından sonra şimdi de
Silvan Olayı patladı. 13 şehidin ardından CHP Milletvekili
Sezgin Tanrıkulu, "
barışın dilini konuşmalıyız" temalı bir açıklama yayınladı.
Şöyle diyordu Tanrıkulu: "Gençlerimizi, geleceğimizi yitirdik, yitirmekteyiz. O nedenle, şimdi barışın dilini konuşmak mecburiyetindeyiz. Bu, boynumuzun borcudur. Son olaylarla beraber, birden Türkiye'nin dört bir yanında, savaş ortamı içine düşüverdik. Savaşın diliyle konuşmaya başladık. Savaşın, uçurumunun kenarında yaşamamalıyız. Bu oyun, her kimin oyunuysa, bozmalıyız. Barışın dilini konuşarak, bunu yapabiliriz."
Ve sadece
10 dakika sonra CHP Genel Merkezi Basın Bürosu'ndan,
"O bildiriyi dikkate almayın" diye bir açıklama yapıldı.
Tanrıkulu sıradan bir milletvekili olmadığı... Hem
Diyarbakır Barosu'nun eski başkanı, hem de
CHP Genel Başkan Yardımcısı olduğundan bu "acil müdahale" Sezgin Bey dahil herkesi şaşırttı.
***
Halbuki mesele hiç de karmaşık değil.
Durumu Tanrıkulu'nun kullandığı kavramlarla açıklamaya çalışırsak... CHP "
savaşın dilini" kullanmaya hazırlanıyor. Bu yüzden de barış diyen Tanrıkulu'nu susturuyor.
Güneydoğu'daki
kirli savaş çeyrek asırdır tüm hükümetlerin yumuşak karnını oluşturdu.
AK Parti için de durum çok farklı değil...
Şehit cenazeleri gelmeye başladığında... Hükümetin dengesi bozulur, askerin prestiji yükselir... Milliyetçilerin sesi gür çıkmakla kalmaz, saldırganlaşırlar da... Provokasyonlar çoğalır, gösteriler azgınlaşır...
Silvan Şehitleri de maalesef benzeri bir işlevi yükleniyor işte:
Yüksek Askeri Şûra yaklaşırken askerin eli güçleniyor... Dört bir yandaki protesto gösterileri
Ergenekon ve
Balyoz tutukluları için umut oluyor...
***
Başka? Tabii bir de CHP var: Fırsat bu fırsat, Başbakan
Erdoğan'a yüklenecek Kılıçdaroğlu...
Dikkatiniz çekerim: Tanrıkulu aynı zamanda
PKK-BDP mevzilerine de sesleniyor. Yani iki tarafa da barış çağrısı yapıyor. (Büyük ihtimalle bir işe yaramayacak olsa da, iyi niyetli bir açıklama onunki...) Ancak savaşın dilini konuşmak için "
düşman" gerek. Karşı taraf barışın dilini konuşursa gerilim biter.
O halde
"çatlak sesleri", yani Tanrıkulu gibi barış isteyenleri susturmak gerek ki tansiyon iyice yükselsin.
İşte bir yıldır "
Yeni CHP" diye gazladıkları parti bu... Askerin ve milliyetçi provokasyonun yanında saf tutarak, sivil siyaseti militarize etmeye hazırlandığı için, Sezgin Tanrıkulu'nun çağrısını kurban ediyor.
Var mı bunun başka izah tarzı?