Pazar günü arkadaşlarla İstanbul Demirciköy'e plaja gittik. Akşam 20:00'de dönmek üzere aracımıza bindik.
Oralara epeydir uğramamıştık. Alışkanlıkla geldiğimiz yerden, yani Sarıyer'den dönmeye kalkıştık. Demirciköy-Sarıyer arası 10 km. kadardır.
Tepelerden Sarıyer'e doğru inerken trafik tıkandı. Biraz yürüyor, duruyor. İki adım gidiyor, duruyor.
Açıldı, açılıyor derken kalan beş kilometrelik tıkanık yolu tam 3.5 (üç buçuk) saatte aldık. Çıldırtıcıydı.
Ben böyle bir tıkanıklığı kar yağdığında yaşamıştım, bundan beşaltı yıl önce...
Kaza olduğunu sandık önce. Herhalde 10 araç birbirine girmişti Sarıyer'in göbeğinde. Hayır! Sadece tıkanıklıktı. Basit trafik sıkışıklığı...
Asıl önemlisi şuydu: Bu süre içinde bir tek trafik polisine dahi rastlamadık. Trafik polisleri Sarıyer trafiğini Allah'a havale edip gitmişlerdi. "Belki de haberleri yoktu" diyeceksiniz.
Keşke! Arkadaşlar internete baktı: Yaz boyunca pazar akşamları Sarıyer trafiği böyle oluyormuş.
Akşam oldu mu halk, balkonlarda oturup çekirdek çıtlatarak Kilyos ve Demirciköy dalgalarını atlattıktan sonra Sarıyer caddelerinde boğulan araçları seyrediyordu.
Acı gerçeği ancak dönüş imkanımız kalmadıktan sonra öğrendik. "Ohoo" dedi yanımızdan geçen bir adam sadistlere uygun bir ses tınısıyla, "siz gece yarımdan önce buradan kurtulamazsınız."
Sarıyer yolunu değil de, muhtemelen daha az sıkışık olan Bahçeköy yolunu kullanmamızı belirten hiçbir uyarı işareti görmedik.
Kar yok, kaza yokken bir yol üç buçuk saat tıkanırsa, bunun sorumlusu trafik polisidir.
Biz bu arkadaşlara niye maaş ödüyoruz? Sadece alkol ya da hız kontrolü yapsınlar, yanlış parka ceza kessinler diye mi?
***
Ben biliyorum onların aslında ne kadar maharetli olduğunu: Saat
18.00 sularında
Birinci Köprü trafiği berbattır.
Anadolu'dan
Rumeli'ye geçiş daha da sıkışıktır çünkü şeritlerin biri karşı tarafa tahsis edilmiştir.
Ah siz o yolun halini, seçim öncesinde, Başbakan
Erdoğan geldiğinde görecektiniz.
Çamlıca'daki evinden çıkan Başbakan,
Sütlüce Kongre Merkezi'nde taksicilerin sorunlarını dinlemeye gidecekti.
Polisler trafiği kesmeden, yolu boşaltmışlardı. Mucize gibi bir şeydi: Gözlerimize inanamamış, şaşırmış kalmıştık.
***
Bir başka örnek: Raylı geçiş çalışmaları yüzünden, bilhassa cuma günleri
Üsküdar meydanında ciddi trafik sıkışıklığı oluyor kış aylarında.
Bir cuma akşamı saat
19:00 sularında Üsküdar'daydım. Her şeyi izledim:
Bütün yollar tıkanmıştı. Trafik düğümlenmişti: Herkes birbirini engelliyordu.
Tam bir saat boyunca trafik sıkışık kaldı. Çıldırtıcı bir durumdu. Pis bir hava vardı; puslu, yağmurlu, ıslak, çamurlu...
Evet, tam bir saat sonra trafik polisi geldi.
Ve beş dakika içinde trafiği yoluna koydu.
Bu işi sadece bir polis tek başına becerdi. Yaparken de hiç zorlanmadı. Çünkü herkes birbirini engellediğinden, belli bir kısmı açmak yetiyordu. Kalanı kendiliğinden yürümüştü.
***
İstanbul'un (ve elbette diğer kentlerin) böyle problemli alanları var.
Belli günlerin, belli saatlerinde oraları mutlaka tıkanıyor. Akış duruyor.
İşte en çok ihtiyacımız olduğu o zamanlarda bir tane bile trafik polisi görememek insanı sinir ediyor.
Trafikçilerin o bilinen sorunlu bölgelere müdahale etmesini engelleyen nedir? Bazen bir polis bile yettiğine göre "kadro azlığı" olmasa gerek...
Bana daha iyi bir gerekçe gösterecek olan var mı?
10 Temmuz 2011 Pazar günü saat
20.30 ile
23.30 arasında Sarıyer civarındaki trafik polisleri ne yapıyordu?