Kırdığımız, bozduğumuz, yıktığımız, kaderine terk ettiğimiz tarihi değerler, sadece Osmanlı ve İslam öncesine, mesela Bizans'a ait olsa... Sorunu "din" ile açıklardık...
Halbuki bize, Osmanlı'dan ve İslam kültüründen kalan tarihi mirasa da aynı "değerbilmezlikle" yaklaştık.
Böyle konuşuyorum çünkü 'İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı'nın çalışmalarını az çok biliyorum.
2006'da İstanbul, 2010 yılı Avrupa Kültür Başkenti ilan edildi. Bunun üzerine bizim kısaca "2010 Ajansı" dediğimiz teşkilat için yasa çıkarıldı, bütçe ayrıldı.
Tabii ki "her Türk girişimi" gibi burada da önce politik ve idari kavgalarla zaman kaybedildi.
***
Nihayet çark dönmeye başladı. Projeler yapıldı ve uygulamaya geçildi. Bazı projeler çoktan bitti. Bazıları ise işin gereği olarak 2011'e sarktı, bugünlerde tamamlanıyor.
Bu satırları okuyanlar,
"Bizim sokakta çok güzel bir eski çeşme var... Yalağına çöp atıyorlar... Taşları arasından otlar çıkıyor... Bu Ajans bizim oralara hiç uğramadı" diyecektir.
Böyle bir algı var... Çünkü restore edilen, onarılan, temizlenen, aydınlatılan yapı, meydan, cadde, sokak sayısı
250'yi bulmasına rağmen bu daha hiçbir şey. Devede kulak!
Çünkü İstanbul çok acayip bir yer. Her yeri tarih. Ancak bunun pek azı elden geçirilebildi.
***
Restore edilen bazı yapıların öyküsü,
"değerbilmezlik" savını güçlendiriyor. İşte tam bir
"güleriz ağlanacak halimize" durumu:
Mecidiyeköy'den gelip Haliç'i aşan, "E5" dediğimiz yolu bilirsiniz. Hasköy'de bu yol Osmanlıdan kalma
Yahudi Mezarlığı'nı ikiye bölmüştür.
Haliç'e inerken yolun sağında, villa büyüklüğünde bir yapı var. Bu bina
Abraham Salomon Kamondo'nun anıtmezarı.
Birçok İstanbulluya hiçbir anlam ifade etmeyen bu isim, günümüzde
İDO'nun işlettiği
Şehir Hatları vapur sistemini ve
İETT'nin atası olan
Dersaadet Tramvay Şirketi'ni kuran kişiye ait.
***
1781'de doğan Salomon Kamondo, bankerlikten o kadar büyük para kazanıyor ki
"Doğu'nun Rotschild'i" diye anılıyor.
1873'te
Paris'te ölen Kamondo'nun son arzusu İstanbul'a gömülmektir.
Nitekim onun için sözünü ettiğim o
görkemli anıtmezar yapılıyor ve
devlet töreniyle defnediliyor.
Derken Osmanlı çöküyor. Herkesi Türkleştirmeye, Müslüman olmayanları da ülkeden göndermeye çalışan
Cumhuriyet döneminde kaderine terk ediliyor.
***
Sonuç: Kamondo'nun mezarı, hırsızlar tarafından define bulma umuduyla defalarca açılıyor... Anıtmezarın duvarlarını süsleyen,
İtalya'nın
Carrara bölgesinden getirilmiş olan mermerler sökülüyor... Hatta bir ara yapı,
"bekâr evi" olarak kiralanıyor...
O civarda kaza yapan taksiciler
, "Bu uğursuzluk başıma nereden geldi" diye düşünüyor ve nedeni şıp diye buluyorlar: Yahudi mezarlığı ve o tuhaf bina! Gelip kalan mermerleri ve diğer mezarları kırıyorlar.
Anıtmezarı restore eden mimarlar çevreyi dolaşmışlar ve en az
30 evin duvarlarında,
Hasköy Yahudi Mezarlığı'ndan alınmış taşlara rastlamışlar.
***
Yarın kısmetse 2010 Ajansı'nın siyasi sorumlusu, Devlet Bakanı
Hayati Yazıcı ile bir araya geleceğiz. Onun neler anlatacağını bilmiyorum.
Soran olursa, benim ne söyleyeceğim belli:
Madem hedefimiz Cumhuriyet'in 100'üncü Yılı... 2010 Ajansı'nı
'2023 Ajansı' yaparak devam edelim.
Böylece 2010 sürecinde oluşan bilgi v e tecrübe birikimini heba etmiş olmayız.
Not: Kamondo sülalesinin olağanüstü öyküsünü merak edenler
Nora Şeni ile
Sophie Le Tarnec'in kaleme aldığı
"Camondolar: Bir Hanedanın Çöküşü" adlı kitabı okuyabilir. (Kitap Yayınevi)