Dünkü yazıyı şu cümlelerle bitirmiştim: "Pişmiş aşa su katmamak için 23 Nisan yazısını yarına bırakıyorum. 'Ulusal Egemenlik' bayramınız kutlu olsun."
23 Nisan gününün hem "Ulusal Egemenlik Bayramı", hem de "Çocuk Bayramı" olması, milli iradeye atılmış en büyük ideolojik kazıktır.
Çünkü "Çocuk" kavramı, "Meclis" kavramını ve "Ulusal Egemenlik" fikrini sulandırır.
Peki, bu "teyellemeyi" kim "resmi" hale getirdi dersiniz? 12 Eylül (1980) darbesi döneminde Kenan Evren Cuntası!
Darbe yapıp, Meclis'i kapatmışlardı. "Ulusal Egemenlik Bayramı" o şartlarda nasıl kutlanacaktı? İkisini aynı kefeye koyup işin içinden sıyrıldılar.
Cunta dönemi bittiğinde de, bizim şuursuz siyasetçilerimizin aklına ikisini ayırarak, Meclis'e ve Ulus'a itibarını iade etmek gelmedi.
Böylece 23 Nisan, "Vesayet Rejimi" dediğimiz bürokratik düzenin en kral (en sinsi) bayramı haline geldi: Siyasetçi bir çocuksa, elbette ona bir vasi gerekir, değil mi efendim?
Bu konuda "İslami camia" da aynı aymazlıkta:
Eskiden solcuların olup, son yıllarda Ergenekoncuların simgesi haline gelen, gözleri mavişleştirilmiş 'Kalpaklı Atatürk'ü kullanıyorlar 23 Nisan'ı simgelemek için...