O bıktırıcı söylemi tekrar dolaşıma soktular: "Korkuyoruz, korkuyorlar...
Başbakan ve AKP bu korkuları gidermek için bir şeyler yapmalı..."
Bu tip sözleri tarihin dışına çıkarırsanız, gerçek olduklarını sanırsınız. Öyle yapmayın. Tarihin içine yerleştirin.
O zaman, "Korkuyoruz" sözünün, gerçek bir tehlike karşısında oluşan samimi bir ruh hali değil, bir sınıfın ideolojik söylemi olduğunu görürsünüz.
Biraz geçmişe gidelim mi?
Aynısını 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra da yapmış, "Korkuyoruz" yaygarası koparmışlardı.
Laikliğin elden gitmesinden, şeriatın gelmesinden, yaşam tarzlarına müdahale edilmesinden korkuyorlarmış.
***
Alakası yok! Cumhuriyet Mitingleri ile umutlanmış,
Anayasa Mahkemesi'nin
367 kararıyla sakinleşmiş ve nefret ettikleri
AKP'den artık kurtulacaklarını sanmışlardı.
Önce yüzde
46.6 oy oranıyla sarsıldılar. Sonra da
Abdullah Gül'ün C.Başkanı olmasıyla şirazelerinden çıktılar.
İşte "Korkuyoruz" söylemi öyle bir ortamın ürünüdür.
Bireyselmiş, sanki
kişisel duyguların ifadesiymiş gibi duran bu lafın, siyaset sosyolojisine çevirisi,
'Asker bizi korusun' dur. Yani
'Seçimi onlar kazandı ama asker vesayeti elden bırakmasın'dır.
***
Referandumdan sonra yine aynı teraneyi tutturdular.
Geçen akşam
NTV'deki tartışmada bir akademisyen kadın aynısını söylüyordu:
"Başbakan, korkuları gidermelidir."
Ahmet Altan dahi benzeri bir cümle kurabildi geçenlerde:
"AKP'nin de kendisine, 'Ben böyle büyük bir kesimi kızdıracak ve korkutacak ne yaptım' diye bir sorması gerekiyor." (Taraf, 7 Eylül)
Hâlâ bu çevrenin "korku" dediği şeyi gidermenin mümkün olduğunu sanıyorlar. Arkadaşlar, bunların korktuğu filan yok. O sadece bir söylem.
Akla, mantığa, gerçekliğe dayanmıyor.
Örneğin eskiden
Asmalımescit meyhane sayısının üç beşi geçmediği bir semtti.
Ama epeydir
Nevizade'yi geride bıraktı. Sokaklara taşan masalar her akşam tıklım tıklım...
İşte "Korkuyoruz" palavrası tam da o masalarda üretiliyor. Kıza anlatamıyorsun: "Bu oturduğun biracı beş yıl önce yoktu. AKP'li Belediye Başkanı
Ahmet M. Demircan döneminde açıldı!"
Boş gözlerle bakmaya başlıyor. İkna olmuyor çünkü zaten ikna olma niyetinde değil. "Korkuyorum" demek, üyesi olmaktan hoşlandığı sınıfın parolası. Demezse dışlanır.
***
Ben
"Bu korku söylemi, sosyolojik olmaktan ziyade psikolojik bir olgu" diyen
Ali Bayramoğlu'na da katılmıyorum.
Birbirini tanımayan ama
sınıf kardeşliği bulunan bu kadar çok insan aynı söylemi kullanıyorsa, düpedüz
siyaset sosyolojisi alanına giren bir kurgudur karşımızdaki.
Üst orta sınıfın
Kemalist bürokrasiye göz kırpmasıdır. Bürokratik oligarşinin de ideolojik aygıtları (askerci medya) aracılığıyla onları desteklemesidir:
"Mahalle baskısı başladı... Eyvah, ya
Malezya olursak? Türkiye yoksa
Ilımlı İslam ülkesi mi yapılıyor?"
***
Bu söylem eğer birazcık gerçeklik payı taşısaydı... Yani hayat tarzlarına müdahale hakiki bir tehdit olsaydı... Mutlaka aralarından "cesur" insanlar çıkardı.
"Ne korkuyorsunuz, hep birlikte mücadele edelim" derdi bazıları. Örgütlenirdi. Kavgalar çıkardı. Ama olmuyor.
Tamam, bunlar korkak burjuvalar ama o sınıfın içinde hiç mi cesur birey yok?
Dikkatinizi çekerim... Hele içlerinden biri
"Ben korkmuyorum" demeye kalkışsın. Anında saldırıya geçiyorlar:
"Aptal mısın? Nasıl korkmazsın? Yoksa seni de mi kandırdılar? Gerçekten korkmuyorsan; ya aslında onlardan birisin ya da satın alındın."
Tehlike gerçek olmadığı için "Korkuyoruz" söylemi cesarete izin vermiyor.
"Korkuyoruz" diyenler, önce kendi derin nefretlerinin hesabını vermeli.