Nerede kalmıştık? Evet... Diyarbakır'daki en iyi çiğ köftecilerden "Pala'nın Yeri" ndeyiz. Hacı Şiraç alçak masa ve sandalyeleri kaldırıma sıralamış.
Derken bir otomobil yanaştı. İçinden Kürt sorunu dendi mi söylediklerine mutlaka kulak verilen aydınlardan Altan Tan ve kardeşi Alaattin Tan indi.
Tabii sohbet hemen referanduma, boykota filan geldi. Altan Tan inşaat mühendisi de olmanın rahatlığıyla rakamları konuşturuyor:
"İstanbul'dakiler farkında değil... Son dönemde Diyarbakır'da 40 bin daire yapıldı. Ciddi bir orta sınıf oluştu."
Bir dakika! Birkaç saat önce Diyarbakır Girişimci İşadamları Derneği'nin iftarına giderken 10 katlı birkaç modern apartman görmüştüm.
Hatta iftardan sonra ısrarla konuşma yapmam istenince de o yapılara değinmiştim: "Diyarbakır, küresel ekonomide, Türkiye'nin Ortadoğu' ya açılan kapısıdır. Geliştiğini görmek beni çok memnun ediyor."
Belli ki iftara katılan Altan Tan dinlemiş, şimdi de laf çakıyor: Ne birkaç dairesi, 40 bin, 40 bin!
Biz "Ciddi mi" filan derken şahane bir öneri geldi: "Gelin size Diyarbakır'ı gösterelim."
***
Altan ve Alaattin Tan kardeşler, ertesi gün
Elif Çakır ve
Erkam Aytav'dan oluşan küçük grubumuza üç saat boyunca Diyarbakır'ı gezdirdi:
Eski Suriçi bölgesi... Çevresi temizlenen Bizans surları... Restore edilen
Osmanlı yapıları...
Tarihi
Hasan Paşa Hanı ve bir yeraltı labirentini andıran görkemli
Ensar Kitapevi...
Babaları
Bedii Tan'ın
1982'de, bir ramazan günü işkenceyle öldürüldüğü
Diyarbakır cezaevi...
İmara yeni açılan bölgeler ve buradaki geniş bulvarların iki tarafından yükselen; otoparklı, basketbol sahalı, çocuk bahçeli modern binalar...
Bahçeli evler, havuzlu villalar... İstanbul'dakilerden hiçbir farkı olmayan siteler... Kasaba büyüklüğündeki
Dicle Üniversitesi...
***
Bu kent gezisinde beni en çok yeni binalar ilgilendirdi:
250 metrekarelik daireler;
300 metrekarelik, bahçesi havuzlu, mutfağı
Lineadekor' lu villalar...
Piyasaya göre, 100 ila 200 bin dolara satılan o dairelerde kim oturuyor? Bilmeyen
"kaçakçı aileleri" der geçer.
Halbuki Diyarbakır'da hatırı sayılır bir orta sınıf oluşmuş durumda:
Doktorlar, avukatlar, mühendisler, çeşitli yerli/yabancı markaların temsilcileri ve onların yanında çalışan beyaz yakalılar...
Bu kişiler, aileleriyle birlikte,
850 bin nüfuslu kenttin yuvarlak hesap üçte birini oluşturuyor.
***
Gelelim zurnanın zırt dediği yere...
Örgütün dağ kadrolarını genellikle köylü ve yoksul gençler oluşturuyor ya... PKK'nın da açılımı
"Kürdistan İşçi Partisi" ya...
Ayrıca Diyarbakır sermayesini temsil eden sivil toplum kuruluşları, referandumda
"evet" diyeceklerini açıkladı ya...
Biz de sanıyoruz ki bu orta sınıf örgüte karşı... (Malum: Küçük burjuvalar şiddetten hoşlanmaz.)
Hayır, öyle değil!
O yeni apartmanlarda oturan Diyarbakır orta sınıfı,
29 Mart 2009 yerel seçimlerinin
mahalle/sandık düzeyindeki verilerinin de gösterdiği gibi,
DTP'yi (şimdi
BDP) destekliyor.
Kürt partisinin oy oranı,
"apartmanlı mahallelerde" yüzde
60'ın üstünde seyrediyor! Niye?
Çünkü bu insanların çoğu, bir dönem
İstanbul' da ya da
Ankara'da yaşamış, eğitimli kişiler.
"Ulus devlet",
"Kemalizm",
"Hâkim ulus milliyetçiliği" gibi kavram ve olguların ne anlama geldiğini biliyorlar.
Hepsinin aile tarihinde, Diyarbakır cezaevinde işkenceyle öldürülmüş ya da dağda hayatını kaybetmiş birileri var.
Bu orta sınıf artık
"aşağılanmak" istemiyor. Kendine
"Kürt" diyor ve Türklerle
"eşit" yaşamayı talep ediyor.
Onların ruh halini anlamak için bizim Türkler, çocuklarının
"Ne Mutlu Kürdüm Diyene" şeklinde ant içtiğini hayal etsin.
Karabasan değil mi?
Peki, bu insanlar Türkiye'den ayrılarak bağımsız bir devlet kurmak istiyor mu? Veya referandumda ne yapacak?
Az sonra...