Gelelim şu "sadece bir kişiye oy verme kararının" iptaline... Olayı örnekle anlatmaya çalışayım:
Yargıtay kendi içinden altı üyeyi seçimle belirleyerek Köşk'e sunuyor. Cumhurbaşkanı da bunlardan ikisini Anayasa Mahkemesi'ne atıyor.
Peki, bu seçim nasıl yapılıyor?
Her aday için ayrı ayrı seçim yapılıyor. Yani önce birinci adayı seçiyorlar. Sonra aynı işlemi tekrarlıyorlar.
Bu tarz bir seçim, altı adayın da, "Yargıtay'a hâkim olan gruptan" olmasıyla sonuçlanıyor. Hangi grup?
Herkesin bildiğini tekrarlayalım: Bugün Yargıtay'a "Altıokçu zihniyet" hâkim.
Çünkü Ergenekon Davası'nda yargılanan eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay ve benzerlerinin çabasıyla kurum, "Altıokçuların" hâkimiyetine girdi.
Demokrat, liberal, farklı çizgideki solcu ve sağcı hukukçular azınlıkta kaldı.
Sonuçta Cumhurbaşkanı'nın önüne giden listedeki altı kişi de aynı zihniyette oluyor. (Pratik akışta Köşk'e üç kişi gidiyor, biri seçiliyor.)
Çünkü her seferinde çoğunluktaki Altıokçular kendi adaylarına oy yağdırarak listeye girmelerini sağlıyor.
Hatırlayın: HSYK üyesi Ali Suat Ertosun'un geçen yılki bazı çabaları rahatsızlık uyandırdığında, "Ne diye yakınıyorsunuz, onu Cumhurbaşkanı Gül seçti" diyenler çıkmıştı.
Onlara verilen cevap gerçeği ortaya koyuyordu: "Düşünün ki listedekilerin 'en iyisi' Ertosun idi!"
Çoğunluğun kendini kopyalayarak kadrolaşmasına yol açan bu seçim sisteminin nesi demokratik?
Bu seçim biçimi, Cumhurbaşkanı'nın adaylar arasında tercih yapma yetkisinin özüne aykırı değil mi?
Ha Ali'yi tercih etmiş, ha Hasan'ı, ha Hüseyin'i... Sonuçta aynı zihniyete görev yeriyor.
Anayasa paketi bu seçim şeklini değiştiriyordu. Ama AYM onu da iptal ederek CHP'lileri sevindirdi.