Geçen salı günü, Türk Hava Yolları'nın açtığı yeni hattan söz etmiştim: Entebbe (Uganda) 122'nci ve ardından Darüsselam (Tanzanya) 123'üncü THY hattı olarak devreye girdi.
Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu, "Siyah Afrika'da THY, Batılı havayollarına tercih ediliyor" diyor. Niye? "Çünkü biz yolcular arasında ayrım yapmıyoruz."
Bu sözün derin bir tarihsel anlamı var.
Sömürgeler çağında dönemin gelişmiş Avrupa ülkeleri Afrika'yı bölüşmüştü.
Kıtada çıkardıkları hammaddeleri, yok pahasına memleketlerine taşımakla kalmadılar.
İnsan ticareti de yaptılar. Siyah Afrikalıları köle olarak satılmak üzere gemilerle taşıdılar.
Bunca yıl geçmesine rağmen, Türk TV izleyicisinin TRT'de gösterilen "Kunta Kinte"yi unutmaması boşuna değildir.
"Kökler" dizisinin Afrikalı kahramanı Kunte Kinte'nin başına gelenler esas olarak doğruydu.
***
Batının beyaz adamı, aradan yüzyıllar geçse de Afrikalı siyahları köleleştirdiğini... Biraz okul görmüş Afrikalılar da, beyazlarca köleleştirildiklerini unutmadı...
Kölelik resmen çoktan kalksa da, insanların adeta bilinçaltında var olmaya devam ediyor.
Batılı bir havayoluna ait bir uçağı hayal edin... Siyah bir işadamı hostesten bir bardak
su istiyor... İki koltuk berideki beyaz işadamının talebi ise
cin tonik...
Normal şartlarda hem
"önce" istendiği, hem de istediği şey
"basit" olduğundan su verilir... Hostes daha sonra cin toniği hazırlamaya başlar.
Peki ya tersi olursa? İnsan mecburen bu ayrımcılığın niye yapıldığını sorgulamaya başlar. Varacağı nokta, kölelik döneminin yansıması olan bir ırkçılıktır.
Hostes beyaz adamın talebini öne çekip, güler yüzle hizmet ediyor... Buna karşılık siyah işadamına ekşi bir suratla, gecikmiş bir hizmet sunuyorsa...
Siyah taraf açısından nahoş bir ortam doğmuş demektir.
İşte THY'nin siyah Afrikalılarca tercih edilmesinin bir nedeni de bu: Yolcular arasında ayrım yapmadan hizmet sunması.
***
İlginç olan şu:
Osmanlı'da da kölelik vardı. Afrika'dan getirilen kadın ve erkekler İstanbul'da satılırdı.
Peki, niye bu topraklarda ciddi, köklü, iç acıtıcı bir "kölecilik kökenli ırk ayrımı" oluşmadı.
Sanırım temel fark kölenin nerede kullanıldığıyla ilişkili.
Bizdeki köleler normal şartlarda
üretime sürülmedi: Yani
tarlada,
atölyede çalıştırılmadı.
Daha çok evlerde hizmetçi yapıldılar. Evdeki şartları,
"sahiplerle" birlikte yaşadılar.
***
Uzun yıllar önce radyoda
"Uğurlugiller" diye bir dizi ("arkası yarın") vardı. Çok sevilen bu dizideki
"Kalfa" karakteri peltek ve şirin konuşmasıyla bir siyah kadındı. Kalfa (Bacı Kalfa, Arap Bacı) evin "tam ve denk" bir üyesiydi.
Çocuk şarkılarındaki,
"Yağmur yağıyor, seller akıyor, Arap kızı camdan bakıyor" sözündeki
"Arap" da "zenci/siyah" anlamındadır.
Ve dikkat ederseniz, ahırdan ya da tarladan değil, "camdan", yani
"evin içinden" bakmaktadır.
Bu köle kızlar belli bir süre kullanılır, daha sonra da evlendirilirdi.
Özetle, üretimin ağır şartlarında kullanılmadıkları için Osmanlı'daki kölelik, Batı'daki kölelikten farklı olmuş, ortaya "insanlık dışı" bir ırkçılık çıkmamıştır.
THY'nin Afrika semalarında verdiği eşit hizmetin işte böyle bir tarihsel uzantısı vardır.