Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Çağın değiştiğini yüksek yargıya kim anlatacak?

İlginç bir durumla karşı karşıyayız: Şimdiye kadar yüksek yargı, askeriye ile birlikte hareket ederdi... Zaten, örneğin Anayasa Mahkemesi gibi bir yüksek yargı kurumunun 1961'deki kuruluşunda, askerin aktif etkisi vardır.
Mahkeme de kolları sıvar sıvamaz, 1960 darbecilerinin lehine karar vermiştir.
Yüksek yargının askeriyeyle kurduğu sıcak ilişki, şimdiye kadar hemen hiç kesilmeden devam etti.
28 Şubat (1997) döneminde olay, kapalı kapıların ardından çıktı ve alenileşti:
Askeriyenin çağrısı üzerine koca koca hukukçular, koşa koşa brifinge gittiler ve kendilerine çekilen söylevi alkışa tuttular.
Bu durum yargı açısından skandalın da ötesinde vahimdi.
Çünkü yaptıkları, yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına aykırı olduğu gibi... Çağdaş bir devletin üzerinde yükseldiği en önemli ilke olan kuvvetler ayrılığına da tersti.
Yüksek yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını alenen postalların önüne sermekle kalmamış, yürütmenin bir parçası olan askeriyenin, kendi işine karışmasına canı gönülden razı olmuştu.

***
Bu konuda böylesine net konuşabilmemizi dönemin Yargıtay savcılarından Ahmet Gündel'e borçluyuz.
Diğer yüksek yargı mensupları, sert adımlarla olmasa da, otobüslere doluşup Genelkurmay'ın irtica brifingine giderken, Gündel yargının küçük düşürülmesini reddederek yerinden kımıldamamıştı.
Çünkü bir yargı mensubu; Anayasa'ya, yasalara, evrensel hukuk ilkelerine, insan haklarına, hukukun üstünlüğü ilkesine dayanarak karar verir.
Böyle yapabilmek için de telkinlerden uzak durur. Olup biteni serinkanlı bir şekilde izler. İdeolojilere saplanmaz. Hatta icabında kendi inançlarını da "paranteze almayı" bilir.
Bizim yüksek yargı ise böyle bir tabloya çok uzak. "İdeal-tipik hukukçu" ile "yüksek yargıdaki reel hukukçu" arasında dağlar var.
Bizdeki 10 yüksek yargı mensubundan en az 7'si, kendini bir "devlet yöneticisi" olarak görüyor.
Yani modern hukukçuların aksine, "yargıçlar devleti" (ya da "yargıçlar iktidarı"/ "jüristokrasi") denilen oluşumu destekliyor.
Askerin yetersiz kaldığı anlarda, "Yettim Karaoğlan, dayan" edasıyla yardıma koşuyor.

***
Bunca laftan sonra sadede gelelim.
Tuhaf bir durum var:
Ergenekon ve Balyoz gibi soruşturma ve davaların amacı devleti temizlemek. Bu süreci Genelkurmay'sız yürütmek mümkün değil. Gerçekçi olalım: Org. Başbuğ ve arkadaşları taş koyarsa, fazla bir ilerleme olmaz.
Özetle: Askeriyenin zirvesi, kurum bünyesindeki darbeci zihniyeti tasfiye etme çabasında.
Buna karşılık, yüksek yargının, tasfiye edilmesi gerekenlerden yana bir tavır aldığını görüyoruz.
Acaba niye? Bir vakitler brifinglere koşturanlar, niye bu kez başka bir havada?
Sanırım yüksek yargı mensuplarının önemli bir bölümü gidişata uyanmış değil.
Onlar hâlâ çatışmanın, "dinciler" ile "laikler" arasında olduğunu sanıyor ve kim dincilerin karşısında olduğunu söylüyorsa, onu destekliyor.
Acaba diyorum, arkadaşlar için yeniden bir brifing mi düzenlenmeli?
Başbuğ çıksa, slaytlar filan da kullanarak, "28 Şubat saçmalığı bitti, bugün artık çağa ayak uyduruyoruz" filan diye anlatsa, fena mı olur?
(Şaka, şaka!)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA