Tez çalışmalarını ABD'de sürdüren bir okurumuzdan, 'hiç şaşırtmayan' bir mesaj aldım. Özetle şöyle diyor:
"Türkiye'deki iki farklı üniversitede, devletle Kürtlerin ilişkisini inceleyen bir tez hazırlamak istedim. Ancak ikisinde de izin vermediler.
"Ailemde Kürt kimse yok. Alevi değilim. Koyu bir Marksist de değilim. Benimki sadece akademik bir çabaydı. Ancak Türkiye'de çalışmam mümkün olmadığı için kalktım buraya geldim.
"Burada çalışmak kolay ama Türkiye'ye gelip araştırma yapmak çok zor. Bir çok insan, bazı akademik çevreler de dahil, bana pek bir iyi gözle bakmıyor.
"Tezimde Türkiye devletini suçladığım da yok aslında ama Kürt meselesini çalışmak başlı başına bir sorun. Ve itiraf edeyim ki kaynak bulmakta zorlanıyorum bazen."
***
Türkiye'de üniversite kurumu, bilhassa
sosyal bilimler ve
hukuk söz konusu olduğunda, kendini
devletin hizmetlisi olarak görür.
Akademisyenler resmi ideolojinin dışına çıkmamaya özen gösterir.
Kimi bunu zaten o ideolojiyi
benimsediği için yapar, kimi başına bir şey gelmemesi için...
Tarih profesörü
Cemil Koçak bu açıdan meslektaşlarını üçe ayırıyor:
Birinci Grup mesleğinde kısa bir sürede yükselebilmenin yolunun egemen ideolojik paradigma üzerinden yazıp, çizmek olduğunu keşfediyor. Genellikle insanlar böyle yapıyor.
İkinci Grup gerçeği biliyor ama kamuoyu önünde bunu asla afişe etmiyor. İdeolojik paradigmanın dışına çıkmanın getireceği sakıncayı biliyor. Başkası gerçeği söylediğinde bıyık altından gülüyor. Özel sohbetlerde ise çok ileride şeyler söylüyor.
Üçüncü Grup en küçük tarihçi gruptur. Bunlar hem yazıyor hem de söylüyor. Ancak azınlıkta olduklarında, seslerini fazla duyuramıyorlar.
***
Resmi ideolojinin üniversitedeki gücü ve etki alanının genişliği konu olduğunda, ben
1990'dan beri şu örneği veririm:
Kürt sorunu ne kelime... Bizim üniversitelerimizde,
arabesk hakkında ilk doktora tezi, bu müzik ortaya çıktıktan
20 yıl sonra yazılmıştır.
Niye? Çünkü resmi ideolojiye göre arabesk müzik yozdur, ilkeldir, kötüdür. Dinlenmemesi gereken müziktir. O halde araştırılmamalıdır.
Bana inanmadınızsa, resmi ideolojinin has evlatlarında, Prof.
Nermin Abadan Unat'a kulak verin:
Sosyolog
Nilüfer Göle, türbanlı kızlar hakkında ilk araştırmasını yayımladığında, Nermin Hanım,
Kemalist bir refleksle kalemine sarılarak, '
O kızları araştırma konusu yapmak, türbanı meşrulaştırır' diye yazmıştı.
Nilüfer Göle o araştırmayı yapmamalıymış!
Resmi ideoloji işte budur:
Her şeye
siyasi bir gözle bakarak, Kemalizm'in hizmetinde olmayan bilimsel çalışmaları engeller ve sansürler.
Dünyaca ünlü sosyal bilimcimiz Prof.
Şerif Mardin'in,
TÜBA'ya (
Türkiye Bilimler Akademisi) alınmama sebebi de aynıdır:
Said Nursi üzerine çalışma yaparak, bu '
yobazı' meşrulaştırma (?) gibi affedilmez bir
Kemalizm suçu işlemiştir.
Bilim ve
hukuk söz konusu olduğunda, '
bağımsızlık' yaygaraları koparmalarının sebebi de işte budur.
Bağımsız kaldıklarında, kimseye hesap vermeden, dogmalarını yürürlüğe koyarlar.
Buna karşılık '
tarafsızlık' kavramını asla ağızlarına almazlar, çünkü tepeden tırnağa taraftırlar, yanlıdırlar ve dolayısıyla adaletsizdirler.
Okurumuz iyi ki kendini ABD'ye atmış!