Gençliğimden beri kullandığım bir ayrım vardır: 'Eşitlik' ve 'denklik'... Feminist bir kıza, matematikteki tabirlerden ilham alarak, 'Kadın ve erkek eşit değildir ama denktir' demiştim.
Kızmıştı. Hayır efendim, eşitmişiz.
Kastettiğim şuydu: Biyolojiden ya da yaşam tarzından kaynaklanan somut farklılıklar, kadın ve erkeğin ihtiyaçlarını ayrıştırır.
Dolayısıyla iki tarafa eşit muamele yapmak, aslında eşitsizlik yaratır. O halde eşitlik değil denklik kurmak gerekir. Denklik ise bazen tam da 'farklı muamele' yaparak sağlanır.
Gündelik hayattan bir örnek:
AVM'lerdeki, konser salonlarındaki, lokantalardaki tuvaletlere bakın. Hemen hepsinde kadın ve erkeklere eşit miktarda mekân ayrıldığını görürsünüz.
Halbuki araştırmalar, kadınların tuvalette, erkeklerden iki kat fazla kaldığını gösteriyor.
Yani eşit miktarda tuvalet arzı, aslında eşitsizlik yaratıyor. Kadın tuvaletlerinde kuyruklar oluşuyor.
O halde kadınların tuvalet sayısı, erkeklerin iki katı olmalı. Benim "denklik" adını verdiğim gerçek/somut eşitlik ancak böyle sağlanır.
***
Eşitlik yerine denklik anlayışı, esas olarak kimlik politikalarının önem kazandığı yerlerde işe yarıyor.
Bizim ülkemiz gibi...
Dar kalıplı bir 'ulus devlet' anlayışıyla kurulmuş olan Türkiye, bugün daha geniş, daha ferah bir eşitlik anlayışına geçmenin sancılarını çekiyor.
Türkiye'nin temel sorunlarından biri, yasalar önünde eşitliktir. Yani, örneğin, Türk ile Kürt eşittir. Hiçbir yasada Kürtlerin ikinci sınıf vatandaş sayıldığı yazmıyor.
Ancak sorun tam da buradan kaynaklanıyor: Eşitlik, dengesizlik yaratıyor.
Eşitlik gereği okulda her öğrenciye aynı dersi okutuyorsun ve Türk milletinin kökeninin Orta Asya'ya uzandığını öğretiyorsun.
Kürtler de diyor ki: "Siz Anadolu'ya geldiğinizde biz zaten buradaydık."
***
Gelelim Alevi meselesine.
Orada da benzeri bir 'soyut eşitliğin yarattığı somut eşitsizlik' meselesi var.
En güzel örnek, 'zorunlu din dersleri.'
12 Eylül (1980) cuntası, 'sözde laik' devletin din dersi öğretmesini anayasal şart haline getirdi.
Aleviler yıllardır bundan kurtulmak istiyor: "Sünni anlayışla öğretilen din dersi bizim inancımıza uygun değil, istemiyoruz" diyorlar.
***
Yeri gelmişken: Sanırım bazı Aleviler sorunu tam anlamıyla kavramış değil.
Örneğin Aleviler bugün, 'Ayrımcılığa Karşı Eşit Yurttaşlık Hakkı' talebiyle İstanbul Kadıköy'de büyük bir miting yapıyor.
'Alevi Bektaşi Federasyonu' tarafından düzenlenen mitingin gerekçesinde lafa şöyle başlanmış: "Demokratik hukuk devletinin en önemli kriteri, yasalar önünde ve gerçek yaşamda, hiçbir ayrım olmadan bütün yurttaşların eşit muamele görmeleridir. Oysa bugün ülkemizde Aleviler eşit muamele görmüyor..."
Buradaki kritik noktayı yukarıda anlattım: Miting metnindeki, 'hiçbir ayrım olmadan bütün yurttaşların eşit muamele görmeleri' talebi eksiktir, yetersizdir; eşitsizlik yaratır.
Kimlikler söz konusu olduğunda, eşitlik değil, denklik önemlidir: İsteyen camiye, isteyen cemevine gider. Din dersini isteyen aile çocuğuna okutur, istemeyen okutmaz.
Ama Alevilerin çoğunluğu CHP'ye oy verip, Sünnilere karşı Kemalistlik yaptığı sürece bu mümkün olabilir mi; bilemem.