Kürt açılımı konusuna bıraktığımız yerden devam edelim. Cuma günkü yazıyı şu satırlarla bitirmiştim: "Ayrıca kirli savaşın sürmesini isteyen bazı lobiler el altından çalışacaktır:
Mesela önümüzdeki dönemde bombalar, mayınlar patlayabilir... Güneydoğu'dan şehit cenazeleri gelebilir.
Ben bu provokasyonların eskisi kadar yoğun bir yankı uyandırabileceğini sanmıyorum...
İşin fena halde trajik yanı ne biliyor musunuz? Bülent Arınç'ın da dediği gibi, AKP bu işe girişerek büyük risk alıyor. Ekonomik krizden etkilenen birçok seçmen, Kürt açılımını bahane ederek, desteğini çekebilir."
Yukarıda değindiğimiz iki boyut da çok önemli:
Geçen gün bir arkadaşım, "Öyle bir hava yaratıldı ki sanki sorun birkaç ayda çözülecek... Halbuki yok öyle bir şey; daha kaç yıl sürer" diyordu.
Son derece haklı!
***
Mesela uyuşturucu meselesi var. Güneydoğu Anadolu, PKK'den önce de uyuşturucu trafiğinin yoğun olduğu bir bölgeydi.
Örgüt önceleri para bulmak; silah, yiyecek, mühimmat, vs. almak için uyuşturucuya el attı. Hatta Kürt uyuşturucu baronlarıyla ittifaklar kurdu.
Ama sonra olayın rengi değişti.
Eskiden savaş için uyuşturucu gerekiyordu. Zamanla uyuşturucu için savaş gerekli olmaya başladı. Araç, amaca dönüştü.
Uyuşturucu, kanun dışı bir iş olduğu için resmi muhasebesi yoktur. Bir sözle milyonlarca dolar, euro, lira el değiştirir.
Kayıtla, belgeyle, imzayla değil, söz ile iş yapmak daima çürük elmaların oluşmasına yol açar. Hele dönen miktar büyükse!
Dünyanın her yerinde böyledir: Kimi 'inanç' adına paraları cebine indirir, kimi 'özgürlük' adına.
Tatlı paranın tadını almış kimi örgüt yöneticileri için 'açılım', 'çözüm' ya da 'barış', tek kelimeyle 'kabus' anlamına gelir.
Özetle açılım sürecini baltalamaya çalışacaklardan biri de uyuşturucu lobisi olacaktır.
Daha bunun milliyetçisi var, şahini var, korucusu var; var oğlu var! Onlara da başka bir gün değiniriz.
***
Gelelim olayın AKP yönüne.
"Ekonomik krizden etkilenen birçok seçmen, Kürt açılımını bahane ederek, desteğini çekebilir..." dedik. Bunu biraz açalım.
İnsanlar başarılarını kendine, başarısızlıklarını ise başkalarına mal etmeye eğilimlidir.
Mesela ekonomi büyüdüğü için daha çok kazanan ve bu sayede bir yazlık ev alan adama, "Nasıl oldu" diye sorun. "Çok çalıştım..." diyecektir.
Ama ekonomi krize girip de yazlığını satmak zorunda kaldığında, kabahat hükümettedir.
"Kardeşim, bu bir dünya krizi, hükümetin yapacağı bir yere kadar" diyenlere cevabı hazırdır: "Ama icabında ÖTV'yi, KDV'yi indirmeyi biliyorlar."
Vatandaşı ikna edemezsiniz.
"Yanlış yatırım yapmışım" demez. "Batı mal almayı kesince böyle oldu" demez. Ne yapar eder, bir örnek bulup hükümeti suçlar.
Çok değil, bir buçuk yıl sonra genel seçim var. Bu arada ekonomik kriz atlatılmış, büyüme tekrar başlamış olacak.
Ancak olumlu gelişmeler, henüz bilince yansımış olmayacak. "Niye hükümete kızıyorsun" sorusuna, Kürtlere var, bize yok", "Onların hakkı hak da, bizimki değil mi" türü cevaplar verilecek.
Deneyimli Bülent Arınç bunları bildiği için büyük risk aldıklarını söylüyor.