Çarşamba akşamı, Boeing'in sponsor olduğu Aya İrini'deki konserde, ünlü kemancımız Suna Kan, Rus müzisyenlerle bir araya geldi: Alexander Rudin (violonsel) ve Nikolai Lugansky (piyano).
Diğer birçok konserde şahit olunan olay, bu kez de gerçekleşti:
Üç ölümlük Edvard Grieg parçası bitmeden, birinci ve ikinci bölümlerin sonunda, bazı seyirciler alkışı bastı.
Bunun üzerine Suna Kan, biraz "Beni Rusların önünde rezil ediyorsunuz", biraz "Sizi gidi çocuklar", biraz da "Bölüm aralarında alkışlanmaz, öğrenemediniz gitti" havasında gülümsemeye çalışarak bir şeyler mırıldandı.
O sırada bazı dinleyiciler de homurdanarak, "Şişt, kesin alkışı" dedi.
***
Klasik müzik tarihinde, "bölüm aralarında alkışlanmaz, sadece parça bitiminde alkışlanır" kuralı yeni sayılır.
Çok değil,
120 yıllık bir geçmişi var.
1890'lardan beri klasik müzik konserlerinde, bölüm aralarında alkışlanmıyor.
Halbuki önceleri, seyirci beğendiği kısımları alkışlardı. Hatta besteciler, alkışı kışkırtan bölümler yazardı.
Bakın
1778'de babasına gönderdiği mektupta Mozart ne diyor:
"Sıra birinci Allegro'nun tam ortasında, memnuniyet yaratacağını bildiğim pasaja geldi ve dinleyicilerin tamamı müthiş bir coşkuya kapıldı. Koca bir alkış koptu. Pasajı yazarken nasıl iyi bir etki yaratacağını bildiğimden, bölümün sonuna yeniden koymuştum. Ve tam da beklediğim oldu: 'Da capo' ('
Bir daha') çığlıkları..."
Bu önemli örneği
19 Ağustos 2005'te burada vermiştim. Mozart, bırakın bölüm arasını, parça henüz devam ederken alkış istiyor ve bestesini ona göre yapıyordu!
Peki biz niye katıyız? Seyirci, bölüm aralarında da alkışlarsa ne olur! Alkışlamak seyircinin olaya katılımına işaret etmiyor mu?
Caz,
rock,
pop müzisyenlerine bol bol sunduğumuz alkışı, klasikçilerden niye esirgiyoruz?
Daha da önemlisi, geçen akşam gördüğümüz gibi, neden seyircilere, "Alkışını kendine sakla" diyoruz?
Not: Benzeri bir yasakçılık blucin konusunda vardı ama aşıldı. Özel etkinlikler haricinde klasik konserlerine blucinle gidiliyor.