Gazetelere kalsaydık, ne Org. Yaşar Büyükanıt'ın, konuşmasının ayrıntılarına vakıf olabilecektik, ne de Org. İlker Başbuğ'un...
Gazeteler, bu iki komutanın art arda yaptığı konuşmaların laiklik, üniter devlet, bölünme endişesi gibi her zaman vurguladıkları, ' yeni ne var' dedirten temel noktaları öne çıkardılar.
Doğrusunu isterseniz (günlerdir yataktan kaldırmayan gribin de etkisiyle) o özetlerle yetinebilirdim.
Ancak Org. Başbuğ'un, Alman siyaset düşünürü Habermas'tan alıntı yaptığını öğrenince meraklandım.
Genelkurmay'ın ve Kara Kuvvetleri'nin internet sitelerinde konuşmaların tamamı yer alıyor.
Metinlere göz atarsanız, her iki komutanın da dünyada tartışılan yeni kavramlara değindiklerini ve bunlardan akıllarına yatmayanlarla hesaplaştıklarını görürsünüz.
Mesela, Org. Başbuğ'un alıntı yaptıkları arasında, Habermas'tan başka, Karl Popper, Francis Fukuyama ve Robert Antonio yer alıyor.
Bunlardan en çok Robert Antonio benim ilgimi çekti çünkü Türkiye'de fazla tanınan bir sosyolog değildir. Diğerlerinin bazı kitap ve makaleleri Türkçeye çevrilmiştir ama Antonio'nun adını ancak birkaç akademik çalışmanın dipnotlarında ya da kaynakçasında bulabilirsiniz.
Başbuğ, Antonio'nun " kimlik politikalarını " yanlış bulan bir paragrafını kullanmış. Ancak, Büyükanıt'ın tersine, yazısının sonunda faydalandığı kaynakları belirtmediği için o paragrafı nereden aldığını bulamadım.
Büyük olasılıkla, ' American Journal of Sociolgy' dergisinde yayımlanan, " After Postmodernism: Reactionary Tribalism " başlıklı makalesi ya da ondan alıntı yapan bir Türk araştırmacıdır.
Başbuğ'un postmodernite ile hesaplaşmaya çalışması ve bu arada öne sürdüğü bazı tezler, " kimlik siyaseti, vatandaşlık ve etnik çatışma " gibi konularda çalışan, Marksist sosyal bilimci Haldun Gülalp'in çizgisine paralel gözüküyor. (Zaten Marksistler de postmodernizmden pek hazzetmezler.)
Askerlerin, kendileriyle ilgili medyada yayımlanan her şeyi takip edip arşivlediklerini biliyoruz: Antonio ile ilgili kaynağı bana internet yoluyla gönderme zahmetinde bulunurlarsa çok sevinirim.
Naçizane önerim: Postmodernite ve kimlik siyaseti tartışılırken, ' çokkültürlülük' kavramını da unutmayalım.
Marksizme yeni bir soluk getiren Sloven düşünür Slavoj Zizek'in ' Kırılgan Temas' (Metis Yay.) adlı kitabında " Çokkültürcülük ya da Çokuluslu Kapitalizmin Kültürel Mantığı " başlıklı makalesini Org. Başbuğ'a hararetle tavsiye ederim.
Aklıma gelmişken: Marksizm ile Kemalizm'in modernizm şemsiyesi altında buluşmasına kimse şaşırmamıştır umarım.
***
Org. Büyükanıt ise belli ki ABD'li yönetim gurusu Peter Drucker'ı seviyor.
Biliyorum çünkü geçen yılki bir konuşmasında yine ondan (biraz değiştirerek ve adını vermeden) alıntı yapmıştı: " Bugünün sorunları, geçmişin 'yanlış' çözümleridir. " (Drucker, ' yanlış' kelimesini kullanmıyor. Çünkü çözümün yanlış olup olmadığını zaman gösterir.)
Bu kez de Drucker'ın tanımından hareketle karizmatik liderin " olumsuz özellikleri " ile Atatürk'ü kıyaslamasını ilginç buldum. (Benzeri bir şeyi biz yapsak, Kemalistler etmedik hakareti bırakmaz.)
Büyükanıt'ın bu noktaya temas etmesi önemli: Çünkü karizmatik lider büyük kaos dönemlerinde kurtarıcı olarak ortaya çıkar. Normal şartlarda ise disiplin ve gelenek tanımadığı için baş ağrıtır.
Dolayısıyla bir askeri yöneticinin, karizmatik lider değil, " kanun ve akıl " adamı olması, emirkomuta zincirine bağlı kalması gerekir ki işler yürüsün.
Özetle: Başlıkta ' rakip' dedim, çünkü iki konuşmada da katılmadığım noktalar var. Yine de Kemalist köşe yazarlarında bulamadığımız, ancak akademisyenlerde karşımıza çıkan bir entelektüel seviyeyi komutanlarda görmek valla hoşuma gitti.