Dün bir arkadaşım, "Abi, PKK militanları için 'Dağda silahla gezeceklerine, ovada siyaset yapsınlar' diyen Mehmet Ağar'ın desteklenmesi gerek" dedi.
Ona, "Kimseyi desteklemem" dedim, "ama hak verdiğimi, çünkü aynı fikirde olduğumu söylerim."
Bu PKK meselesi başımıza musallat olduğundan beri aynı şeyi düşünüyorum:
Evet, terörizme başvuran Kürt milliyetçileri, Türkiye'nin dengesini, düzenini, gidişatını bozmayı hedeflemiş bazı ülke ve örgütlerden destek aldı.
Bunu biliyoruz.
Tamam ama şu da bir gerçek: Ciddi sıkıntıları, temel dertleri olmayan insanlar silaha sarılmaz. Kışkırtılsa da, kandırılsa da, para da verilse; dağa çıkmaz, ölüme razı olmaz.
Hadi diyelim onlar dağa çıktı.
Peki ovadakiler niye destekledi?
Demek ki mesele sanılandan daha derindi, çok boyutluydu: Ekonomikti, sosyaldi, siyasaldı ve kültüreldi. İşte tam bu noktada şöyle düşünüyorum:
Kendine milliyetçi diyen insanların uyguladığı politikaların, öne sürdüğü çözümlerin; illa da milletin menfaatlerine, yurdun selametine olması gerekmez.
Bu bir aldatmacadır.
Bir hayalden ibarettir.
Kendimizi kandırıp duruyoruz.
İşte her şey apaçık ortada:
Genel olarak Kürt Sorunu, özel olarak da PKK, hem maddi, hem de manevi açıdan Türkiye'ye gayet pahalıya mal oldu.
1980'lerin ilk yıllarında başlayan kalkışma giderek yayıldı.
PKK diğer Kürt örgütlerini birer birer saf dışı bırakırken, başta askerler olmak üzere, Türkiye'nin milliyetçi-devletçi güçleri de alternatif sesleri bastırdı. Silah-dışı çözümler arayanlar, hain ilan edildi.
Halbuki mesela PKK'ya muhalefet eden kişi ve örgütler desteklenebilirdi. Bizim milliyetçi-devletçiler tam tersini yaptı; bir tokat da onlar vurdu.
Kültürel haklar 20 yıl önce, taa işin başlarında tanınabilirdi. Aksine, Kürtçe kaset dinleyeni içeri atıp işkenceden geçirdiler. Milliyetçi-devletçi ideolojinin hâkimiyetindeki Diyarbakır Cezaevi 1980'lerde terörist üretim merkezi gibi çalıştı. Bu cezaevinden sağ çıkan bütün gençler, soluğu dağda aldı.
Hasan Cemal'in piyasadan rahatça bulacağınız Kürtler adlı kitabını okursanız bu sürecin adım adım nasıl işlediğini görürsünüz.
***
Mehmet Ağar gibi, uzun dönem o milliyetçi-devletçi grubun önemli siması olan bir siyasetçi, şimdi böyle bir çağrı yapıyorsa...
Çeyrek asırdır silah kullanılmasına rağmen, PKK sorunu hâlâ son bulmadıysa...
Demek ki bir kişinin ya da kurumun milliyetçi-devletçi olması; o kişi ya da kurumun, millet ve devlet için doğru politikalar izlediği anlamına gelmez.
Almanların ünlü atasözünü hatırlayalım: "Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir."
Yani siz iyi niyetli olabilirsiniz.
Ancak bu iyi niyetiniz, doğru yöne gittiğinizin garantisi değildir.
Nasıl, dini siyasallaştıran İslamcılar, en büyük Müslümanlara zarar verdiyse...
Türkiye'nin milliyetçi-devletçileri de yanlış politikalarla bu ülkeye zarar verdi.
Çok daha az şehide, çok daha az paraya, çok daha az emeğe, çok daha az acıya mal olacak bir sorun vardı.
Onlar ise olaya ak-kara; 'ya bendensin, ya hain' ve 'bu iş ya silahla çözülecek ya da silahla' şeklinde yaklaşarak, dertleri büyüttüler de büyüttüler.
Ama milliyetçi-devletçi çizginin medyadaki kalemşorlarına bakıyorum da...
Zihniyetleri öylesine köşeli, öylesine taşlaşmış ki Mehmet Ağar gibi bir milliyetçiye, bir devletpereste dahi hışımla, nefretle, aldatılmışlık duygusuyla, 'artık bizden değil, karşı safa geçti' diye yaklaşıyorlar.
Bilmem bu örümcek ağı nasıl temizlenecek?