Dün İstanbul Conrad Oteli'nde, pazarlama iletişimi dergisi MediaCat'in düzenlediği bir konferans yapıldı. Etkinliğin başlığı dahi ilginçti: ' Warketing'. Yani ' pazarlama' yerine ' savaşlama'.
Bu terim elbette boşuna ortaya atılmadı. Küresel bir 'ekonomi savaşı' sürmekte. Şirketler ve devletler daha fazla kazanmak, kârlarınırefah düzeylerini artırmak için mücadele ediyor.
Konferansta Guy Kawasaki ve ChinNing Chu gibi dünyaca ünlü pazarlama guruları konuşmalar yaptı. İşim olduğu için ben sadece Türkiye'nin en ünlü reklamcılarından Serdar Erener'in ' Türk Aklı' başlıklı konuşmasını izledim.
Erener çeşitli şirketlerin pazarlama, reklam, iletişim bölümlerinden gelen 550 kadar izleyiciye önce iki slayt gösterdi. Bunların birinde 'göz' diğerinde 'kulak' vardı. Ve sordu: ' Sizce iletişimde en önemli organımız hangisi: Göz mü, kulak mı?' Erener pazarlama iletişiminde en önemli organın kulak olduğunu düşünüyor ve bunu veciz bir biçimde şöyle ifade ediyor: " Türkler kulaklarıyla yaşar. " Ardından bir soru daha: 'Beyin mi, kalp mi?' (Beyinden kasıt mantık, akıl; kalpten kasıt ise elbette duygular.) Buradan hareketle vardığı sonuç ise şuydu: "Türkler kalpleriyle düşünür. " Bu tip sözler ilk bakışta insana ' yaratıcı reklamcının çarpıcı lafları' gibi gelebilir. Ama öyle değil: Nörologlar insanların " düşünme, hislenme, karar verme " süreçleri üzerinde çalışıyor. Vardıkları sonuçlar ilginç. Mesela eskiden ' Descartes'çı bir anlayışla " Duygular aklı karıştırır " diye düşünülürdü. Bunun yerini artık "Duygular akla yön verir" fikri alıyor.
Konferansa katılanlar en çok ' Karagöz-Hacivat' ayrımından hoşlandı. Karagözler yani ' geleneksel-bıyıklı' Türkler. Hacivatlar ise ' Batılı olmaya-görünmeye' çalışanlar. Erener en başarılı reklamların bu iki tipi kıvamında harmanlayanlar olduğunu söylüyor. Bir de tavsiyesi var: " İçinizdeki Karagöz'ü keşfedin. " Bunu elbette boşuna söylemedi. Çünkü konferansa katılanların tamamı Hacivatlardan oluşuyordu!