Bundan sonra birisi bana ' Sanatçı kimdir' diye sorarsa, 'Sanatçı bir illüzyonisttir' cevabını vereceğim. Böyle düşünmeme Michael Blum'un 9'uncu Uluslararası İstanbul Bienali kapsamında açtığı sergi sebep oldu.
Şişhane'deki metruk Deniz Palas apartmanının üst katına çıktığınızda şaşırıp kalıyorsunuz: Meğer Atatürk'ün Safiye Behar isimli Yahudi bir sevgilisi varmış!
Blum, apartmanın üçüncü katında buna inanmanız için her türlü düzenlemeyi yapmış. Daha girişte Behar'ın hayat hikayesini okuyorsunuz: 1890'da İstanbul Pera'da doğuyor. Mustafa Kemal ile ilişkisi yıllarca sürüyor. Feminist ve sosyalist. Kadın hakları başta olmak üzere birçok reformun esin kaynağı oluyor. Atatürk'ün ölümünden sonra ABD'ye yerleşiyor. 1965'te ölüyor.
Daireye girdiğinizde Behar'dan kalma eşyalarla karşılaşıyorsunuz: Masa, konsol, sandalye, siyah beyaz fotoğraflar, çanaklar, bardaklar, daktilo... En şaşırtıcı olanı ise Atatürk'ün kendi eliyle Behar'a yazdığı Fransızca mektuplar: Birinde Latife Hanım'ın yapmacık ve patronvari tavırlarından yakınıyor! Annesi Zübeyde Hanım'ın ölmesinden duyduğu üzüntü karşısında teselliyi rakıda aradığını belirtiyor.
Girişin solundaki küçük odada ise bir TV var. Ekranda Safiye Behar'ın torunu Melik Tütüncü ile yapılmış bir söyleşiyi izliyorsunuz. Tütüncü heyecanla ninesinin öyküsünü anlatıyor. Dairenin diğer odalarında da sararmış solcu gazeteler ve afişler göze çarpıyor.
Evet, 1966'da Kudüs'te doğan, şimdilerde Viyana'da yaşayan ve aynı zamanda bir tarihçi olan Michael Blum sergiyi gezenleri ikna ediyor. Belgeler ortada; hiç kuşku yok: Atatürk'ün gizli bir sevgilisi varmış!
Halbuki inceden inceye tasarlanmış... Sıradan bir insanın 'gerçek' ile 'sahte'yi birbirinden ayırt etmekte kullandığı tüm ölçütlerle (bilgi, belge vs.) oynayan bir sergi bu... Michael Blum adeta bir illüzyonist gibi bizi 'aldatıyor'!
Öyle bir sergi ki... Ben bile uzun süre 'acaba' sorusuyla gezdim. Tabii bunda sanatçının, tüm olayın bir 'dekor' olduğunu reddetmesinin de etkisi vardı.
Ancak ilk kez Behar'ın İngilizce'ye çevirdiği Nazım Hikmet'in 'Memleketimden İnsan Manzaraları' kitabının sadece bir 'kapak'tan (yani bir 'görüntü'den) ibaret olduğunu fark edince... Bir 'tarih kurgusu' ile karşı karşıya olduğumu kesinlikle anladım.
Son yıllarda gördüğüm hiçbir sergi beni bu kadar etkilemedi. Ve eğlendirmedi! (Blum'un eserine 'aldananları' görmenizi isterdim.)
Deniz Palas'tan çıkarken 'komplo' diye bir şeyin olabileceğine inanmaya başladım!