Siyasi kararların sıradan insanları nasıl etkilediğini her zaman merak etmişimdir. Mesela bugünlerde 'Ermeni Tehciri' konusu hararetli biçimde tartışılıyor. Acaba 1915'te zorunlu göçe tabi tutulan bir kişi neler yaşadı? Başından neler geçti?
Bu sorunun cevabını kısmen de olsa Prof. Baskın Oran'ın piyasaya yeni çıkan, "M.K. Adlı Çocuğun Tehcir Anıları: 1915 ve Sonrası" adlı kitabında buldum.
Adanalı Manuel Kırkyaşaryan, 1915'te 9 yaşındadır. Derken 'toplayın tası tarağı gidiyorsunuz' emri gelir. Manuel annesi ve babasıyla yollara düşer. Tabii başka aileler de vardır. Tehcir sırasında annesi intihar eder. Babası ölür. Manuel donuna kadar soyulur.
Manuel daha sonra Kıbrıs'a gider. Çalışır. Evlenir. Çocukları olur. Bu arada tehcirden önce evlenip başka ülkelere yerleşen ablalarını bulur. Ardından da Avustralya'ya, çocuklarının yanına yerleşir. Burada bir teybe anılarını doldurur. Hem de Türkçe! 91 yaşında ölür.
Baskın Oran hem bu anıları derlemiş, hem de dipnotlarla anlatıyı zenginleştirmiş, düzeltmiş, açıklamış.
Kitabın en çarpıcı bölümü Manuel'in annesinin intihar etmesi. Bakın nasıl anlatıyor (diline dokunmadan, aynen alıyorum):
"Annem yürüyemez bir hale geldi, ayakları şişdi, yanımıza da ırmak akar, Murat (Fırat) Irmağı. Annem dedi babama: 'Beni bu ırmağan kenarına basahktan (sabah vakti) götür, kendimi ırmağa atacağım. Zira kalırsam Araplar beni öldürür.' Nihayet, babam götürmedi; götürmek istemedi. Ben ise çocuğudum, zira arkasına alıp götürecekti. Nihayet annem dedi: 'Beddua okurum.' Bir hemşehri var ıdı, iki evladı var ıdı, bir oğlan bir kız. Oğlan benim mektep arkadaşım ıdı. İsmi Yeznik, hatırlarım. Bu adam annemi arkasına aldı, ben de beraber ırmağın yanına gittik. Yüzümü bu tarafa döndüm, annem kendisini suya attı. Bir döndüm baktım ki annem! Irmak götürüyor."
Kırkyaşaryan anılarında bu olayı tekrar ediyor: "Babam arkasına alıp götürmek istemedi. Benim bir mektep arkadaşım var ıdı. Onun babası arkasına alıp, ben de beraber, götürmeye karar verdik. Derhayrı (Ermenice: din adamı) çağardık. Hağortutyun (Ermenice: kutsama) aldı. Ve annemi o adam arkasına alıp ırmağan kenarına götürdük. Irmak yakın ıdı. Yani Murad Irmağa. Yüzümü döndüm, görmeyim dedim annemin suya atıldığını. Bir döndüm baktım ki annem ırmakta çabalıyor ve ırmak kendini boğmaya başlıyor..."
Kırkyaşaryan anılarında cinsellikle ilgili en küçük bir imada bulunmuyor ama anlatımdan annesinin asıl korkusunun öldürülmek değil tecavüze uğramak olduğunu anlıyoruz.
***
Tehcirden sağ kurtulan birçok Ermeni'nin anılarını kaleme aldığını biliyoruz. Buna karşılık aynı dönemde Müslüman-Türkler'e yapılanların pek az kaydı var. Halbuki onların da korkunç olaylar yaşadığını biliyoruz: Köy ve cami baskınları, tecavüzler, işkenceler, toplu mezarlar...
Osmanlı-Türk devlet geleneğinde hiç de fena olmayan bir kayıt tutma çabası vardır. Ne var ki Müslüman- Türkler kendi anılarına pek iltifat etmemiştir. Bunun tek nedeni okuma yazma oranının düşük olması değil herhalde. Acaba o devirde sıradan insanın hayatı önemsenmiyor muydu?